Konuk yazarımız Ömer Ekinci, Desnet Bilişim Yönetici Ortağıdır.
O neredeyse her detayını bildiğimiz meşhur hikaye...
O esrarengiz adam, sahneye sessizce çıkıp etkileyici bir konuşma sonucu yeni ürününü çıkardığında, ürün her ne olursa olsun günler içinde milyonları mağazaların kapısında sıraya dizeceğinden neredeyse emin olunan adam, belki bir sihirbaz...
Önümüzdeki günlerde vizyona girecek olan ve Ashton Kutcher’in Steve Jobs karakterini canlandırdığı "jOBS" filmi öncesinde biraz farklı açıdan bakarak Steve Jobs’ın hayatından önemli bir dönüm noktasını çıkarmaya çalışacağım.
Steve Jobs filmi içinde de çok net bir şekilde en trajik anlardan birini oluşturan, yönetim kurulu tarafından şirketin yönetiminden uzaklaştırılması, ya da bizim söylemeyi daha ilginç bulduğumuz şekliyle “Steve Jobs’un Apple’dan kovulması” idi.
Ya Steve Jobs Apple’dan kovulmasaydı? Ya böyle bir süreç hiç yaşanmamış olsaydı? Her şey daha stabil gitseydi, sizce Apple bugünkü (ya da en azından Jobs’ın bıraktığı) halinde olur muydu?
Steve Jobs’un kendi kurduğu şirketin yönetiminden gönderen yönetim kurulunun aldığı kararı, 10 yıl sonra işlerin kötüye gitmesiyle Jobs’un geriye dönmesinden dolayı yanlış bir karar olarak nitelendirebiliriz. Başlıktaki sorunun, “Ya Jobs hiç kovulmasaydı?” sorusunun cevabını hiçbir zaman bilemeyeceğiz ama Jobs’ın tutkuyla bağlı olduğu şirketinden 10 yıl uzak kalmasıyla, dönüşünden sonraki muhteşem Apple markasını ortaya çıkarması arasında mutlaka bir bağlantı var.
Nedir bu bağlantı?
Bu bağlantıyı çözebilmek için farklı kanaldan gidelim; kendi kurduğu şirketten kovulan, ortakları tarafından uzaklaştırılmış çok yakın bir arkadaşım var. O günlerde dünya üstüne çökmüş gibi hissettiğini, bugün gibi hatırlıyorum. Mahvolmuştu, hayatının bittiğini düşünüyordu. “Nasıl olur?”, “Bunu bana nasıl yaparlar?”, “Ama o şirketi ben kurdum” cümleleri parende atıyordu zihninde. Gözleri bir yerlere dalıyor, gözlerinin daldığı o yerlerde hayalgücünün de yardımıyla ortaklarına muhtemelen iyi bir ders veriyordu.
O süreç arkadaşıma çok şey öğretti, çok geliştirdi, o süreçte yaptığı hataları kafasında oynatıp oynatıp başa sarıyordu. Kendini tamamlama ve öğrenme sürecine girmişti.
Sürecin sonunda (ki bu aslında bitmeyen bir süreç) gözlerinden hırs perdeleri kalktığında aslında o şirketten kovulmuş olmanın büyük bir şans olduğunu görmeye başladı. Daha da ilginci, o kurduğu şirketin, esneyebilen, büyüyebilecek bir iş olmadığını görmeye başladı. Oradaki deneyimiyle, çok daha güçlü bir ortaklıkla, çok daha vizyonu geniş bir iş kurdu, 2-3 yıl içinde 50 ülkeye ihracat yapan bir şirketin ortağı olduğu bir konuma geldi. Bugün çok daha mutlu. Gelişime çok daha açık bir işi ve çok iyi bir ortaklığı var.
Kovulmuş olmak, Jobs’a Apple’a olan tutkusunu arttırdı. Bir kere kaybetmiş olmanın verdiği iç motivasyonla “kurduğu şirkete” değil, “kendisine bir şans daha vermiş olan şirkete” geri döndü Jobs.
Girişimci, kurduğu şirket için kendisini bir lütuf olarak görmeye başlayınca faydası azalıyor. Girişimci, kurduğu şirketi kendisine verilmiş bir emanet, bir lütuf gibi görüp ona sıkı sıkıya sarıldığında önüne geçilemez bir tutku çıkıyor ortaya.
Girişimcilerin kendilerine sorması gereken önemli beş soru var, benim de kendime sık sık sorduğum.
- Sen kendinin patronu olsaydın, senin gibi bir çalışan ister miydin?
- Sen kendinin ortağı olsaydın, senin gibi bir ortak ister miydin?
- Yatırımcı olsaydın, kendine yatırım yapar mıydın?
- Bu şirketin başında senin yerine başkası olsa, işler daha iyi mi, daha kötü mü olurdu?
- Çalışanlarının yerinde olsaydın, senin gibi bir patron ister miydin?
Bu soruların hepsine gönül rahatlığıyla “evet” diyebiliyor olmak büyük başarı.
Ya Steve Jobs, Apple’dan hiç kovulmasaydı? Ya şirketinden ayrı kalmanın acısını hiç yaşamasaydı? Ya bu motivasyonla kendini güdüleyip, her gün, her saat, her an “Neyi, nasıl farklı yapardım”ı düşünmeseydi. O zaman bu denli devasa bir marka, bu denli hayranlık uyandırıcı bir Jobs efsanesi doğacak mıydı?
Bilmiyoruz, bildiğimiz tek şey başarıya giden yolun başarısızlık taşlarıyla döşeli. Yeter ki, içimizdeki Jobs, doğru adımı atmayı, yanlış yöne gittiğimizi çabuk fark edip doğru yöne dönebilmeyi, hatalardan ders almayı bilebilsin.