Son zamanlarda gündeme oturan internet ile ilgili yeni düzenlemeleri duymayan kalmadı. Sağ olsun, geleneksel medyanın da durumu fark etmesi üzerine pek çok gazetede bu konu üzerine yazıldı, televizyonlarda açık oturumlar düzenlendi. Konunun nasıl ortaya çıktığını 22 Şubat – 22 Ağustos sürecinin nasıl geliştiğini anlatarak sizi sıkmayacağım. Konunun başını kaçıranlar önce şu yazıyı okuyabilirler.
Benim bahsetmek istediğim aslında ne yapılmak istendiği ve bunun neden başarısız bir çaba olarak kalacağı. Aslında söylemek istediklerim internet ile daha yakından ilgilenenler için yabancı şeyler değil. Benim asıl amacım bir şekilde bunun, konuya biraz daha uzaktan (ve yukarıdan) bakanların neden boşa kürek çektiklerini fark etmelerini sağlayabilmek.
Her şeyden önce yapılmak istenen temelde interneti düzenlemek, yani regüle etmek. Bunda hiçbir sıkıntı yok. İnternet yeni çağın en büyük özgürlük alanlarından biri ama sağladığı faydalar yanı sıra, kuralları çiğnemek için de araçlar oluşturulmasına yardımcı oluyor. Nasıl sosyal toplumun her aşaması kurallar ve kanunlar bütünü ile idare ediliyorsa, çok doğal olarak internet de bir istisna değil. Türkiye'de katalog suç* olarak ifade edilen suçların söz konusu internet olunca serbest olması akılcı bir yaklaşım değil (bu ifadedeki suç olarak değerlendirilmelerinin doğru ya da yanlış olduğu tartışması ise bu yazının konusu değil).
Toplumlar tarih boyunca bildikleri, tanıdıkları ve güvenli olduğuna inandıkları düzenlerin, olguların var olan durumunu, diğer deyişiyle statükoyu koruma eğilimdedir. Fakat söz konusu internet olunca ortaya büyük bir farklılık çıkıyor. İnternet yani "yeni medya" daha önce regüle edilen, alışıldık hiçbir şeye benzemiyor. Kendi özel farklılıklarına sahip olduğu için alışıldık hemen hiçbir yöntem interneti ne tanımlamaya, ne de düzenini sağlamaya uygun değil.
İşte bugün yaşadığımız temel sorun da buradaki ufak bir yanlış yorumdan kaynaklanıyor. İlk temel sorun bilgi teknolojilerini düzenlemekle görevli kurumların bu "yeni medya" kavramı içerisindeki "yeni" kelimesini yanlış yorumluyor olmaları. TDK'ya göre yeni kelimesinin 8 farklı anlamı var. İnterneti düzenlemek için uğraşanlar "yeni"yi bu tanımlardan şu olarak kabul ediyorlar: "2. Oluş veya çıkışından beri çok zaman geçmemiş olan.". Ama aslında buradaki "yeni" şu anlamda kullanılıyor: "7. Daha öncekilerden farklı olan."
İnternet gerçekten de "daha öncekilerden farklı" ve işte bu yüzden internet ile ilgi hiç bir düzenleme bu farklılıkları göz ardı ederek gerçekleştirilemez. Bunu daha iyi anlamak ve internetin neden geleneksel yöntemlerle düzenlenemeyeceğini, ya da ehlileştirilemeyeceğini konuyu farklı açılarından ele alarak daha da rahat görebiliriz.
Bilgi Yayılmak İster
Chris Anderson'ın Bedava kitabından bir alıntı: "Bilgi özgür olmak ister, aynı yaşamın yayılmak istediği, suyun eğime doğru akmak istediği gibi.".
İnternet 21. yüzyılda bilgiye ulaşmak için en pratik ve en popüler kanal. Bu kanal sadece bilgiyi arayan insanlara değil, bilgiyi paylaşmak isteyen insanlara da hizmet ediyor. En basit haliyle düşününce yeni bir şey öğrendiğinizde onu yakınlarınızla paylaşmak istersiniz. Eskiden bunu çok daha izole ortamlarda (yüz yüze sohbetler veya telefon açarak) yapardık ama artık Facebook veya Twitter gibi benzersiz araçlar var. İster çok kişisel şeyler, isterse çok büyük toplumsal olaylar olsun, bir bilgi edindiğinizde onu paylaşmak istersiniz. Bu anlamda internetin sunduğu benzersiz imkanlarla yarışabilecek hiçbir alternatif yok. Ve bilgi yayılmak ister…
İşte bu yüzden bilginin doğal akışını engellemeye çalışmak, güçlü bir akarsuyun önüne çalı çırpı ile baraj kurmaya çalışmaktan farklı değil. O çalı çırpı ile barajı yaparak suyu durdursanız bile bölgedeki su baskınları, suyun farklı bir kanaldan akışına devam etmesi gibi yeni sonuçları da hesaba katmak zorundasınız…
DNA'sı Farklı
Daha önce regüle edilen hiçbir kitle iletişim aracına benzemediği için alışıldık yöntemlerle internetin kontrolü sağlamak mümkün değil. Her şeyden önce geleneksel medyanın tek taraflı yayını yerine internette etkileşim imkanı var. Kanunlara karşı gelen geleneksel bir yayın organını kontrol etmek için yayını durdurmak mümkünken, herkesin birer yayıncı olduğu internette regülasyonu aynı yöntemlerle sağlamak her şeyden önce teknik olarak imkansız.
Teknoloji bu kez yayıncıların değil insanların elinde. Uydular üzerinden yapılan televizyon yayınlarını izlemek için sadece bir TV alıcısı yeterli. Fakat internete erişim herkesin elindeki bilgisayarlar üzerinden gerçekleşiyor. TV gibi kapalı olmayan bilgisayarlarda az bir bilgi ile "alıcının ayarları ile oynamak" çok basit. İşte zaten bu yüzden Türkiye'de herkes DNS ve Proxy uzmanı olabildi.
Eğer zamanında engellenen internet siteleri arasında YouTube olmasaydı belki de bugün milyonlarca Türk kullanıcısı DNS'in ne olduğunu bilmek zorunda kalmadan yaşamlarını sürdürebilirlerdi. Eğer engellemeler sadece gerçekten sakıncalı içeriklere uygulanmış olsaydı, kullanıcıları rahatsız eden tercihler yapılmamış olsaydı, aslında bugünkü yeni düzenlemelere de ihtiyaç olmayacaktı. Ama interneti düzenlemek isteyenler, istemeden bir canavar yarattılar ve şimdi engellenen her siteye girebilen bu canavarı durdurabilmek için daha büyük bir engelleme ihtiyacı duyuyorlar.
Kötü haber; bu teknik olarak mümkün değil. Getirilecek yeni engellemeler (eğer kullanıcılar bu yasakların gerekliliğine ikna edilemezse) mutlaka aşılacak. Ta ki iki seçimden birini yapmak zorunda kalana kadar: Ya internet erişimi tamamen engellenecek, ya da bu çabadan vazgeçilecek. Bana ikincisi daha olası görünüyor…
O Devir Geçti…
Küreselleşme tüm toplumları, tüm devletleri birbirine o kadar yakınlaştırdı ki bugün artık küreselleşmenin gündelik hayattaki en büyük yansımalarından biri olan internet devletler üzeri bir yapıya dönüştü. Bugün artık hiçbir devlet varlığını internetin bu özelliğini görmezden gelerek sürdüremez. İnternetin en sıkı denetlendiği bölgelerde bile, halk toplumsal olaylarda internet sayesinde örgütleniyor.
İnterneti bir tehdit olarak algılamak yerine doğasını anlamaya çalışmak, nasıl faydalı kullanılacağını görmek gerekiyor. Devletlerin görevi halkı her türlü zararlı şeyden korumak ama bugün korumak için yasaklamak devri geçti. Artık bilinçlendirmek, öğretmek gerekiyor. Tabi önce bu göreve soyunanların bu bilince kavuşmuş olması lazım...
35 Milyon Kişi
Bugün itibariyle Türkiye'de 30 – 35 milyon civarı internet kullanıcısı olduğu kabul ediliyor. İnterneti düzenlemek adına atılan her bir adım tam 35 milyon kişiyi aynı anda ve aynı şekilde etkiliyor. Üstelik geçmişi görece olarak çok daha yeni olmasına rağmen bu kullanıcıların çok önemli bölümünde internet bir alışkanlığa dönüştü. Bu alışkanlığı tepeden inen düzenlemelerle değiştirmek, insan doğası gereği bir tepkiye yol açar. Bunu görmek için sosyoloji konusunda uzman olmaya bile gerek yok…
Üstelik internet her şeyi "anında"laştırdığı için bu tepkiler de çok hızlı ortaya çıkıyor. İnsanlar anında tepki gösterip, bu tepkiyi anında yayıyorlar ve sadece birkaç saat içerisinde memnuniyetsizliğini dile getirenler bir araya toplanabiliyorlar.
Sonrasında da şu anda olduğu gibi sesler yükseliyor çünkü internet bu 35 milyon kişinin hayatının her alanına girmiş durumda. Ödemelerimizi internet bankacılığı ile yapıyoruz. Doktor randevularını internet üzerinden alıyoruz. İşimizi internet üzerinden tanıtıyoruz. Haberleri internetten okuyoruz. Siyasetçiler bile politikalarını internet sitelerinden duyuruyorlar.
Bu 35 milyon kişi internetin ortak sahibi ve değişen düzen ile birlikte bu konuda akıllarına yatmayan düzenlemelere ortak tepki veriyorlar. Sosyal yaşamın farklı uçlarında bile olsalar söz konusu internet olunca aynı tarafta birleşiyorlar.**
Dev Bir Sektör, Devasa Bir Ekonomi
İşin sosyal kısmını bir yana bırakacak bile olsanız internetin milyarlarca dolarlık bir sektör olduğunu ve internet ile ilgili tüm düzenlemelerin bu dev sektörü doğrudan etkilediğini göz ardı edemeyiz. Bireylerin şikayetleri bir şekilde gözden kaçsa bile, bu sektörün tepesindekilerin rahatsızlıkları devletlerin duymazlıktan gelemeyecekleri kadar yüksek olacaktır.
Bugün sadece doğrudan internet üzerinde iş yapan firmaların değerleri ve hareket kabiliyetleri o kadar arttı ki fiziksel hiçbir mağazası olmayan şirketlerin ciroları devlet bütçeleri çapına ulaştı. ABD'de kurulan bir internet firması kısa sürede tüm dünyaya yayılabiliyor. Benzer şekilde Türkiye'de kurulan internet firmaları da işlerini yurtdışına taşıyabilecek kadar büyüyebiliyorlar.
İnternetin sosyal etkilerini görmesek bile, bir sektör olarak ekonomik durumu hesaba katmadan düzenlemeler getirmek mümkün değil.
Sonuç Olarak
İnternet üzerinde iş yapanlar bundan 10 küsur yıl önce ünlü dot-com balonu patladıktan sonra hatalarını anladılar. Şu sıralarda Facebook ve Groupon gibi akıl almaz bir hızda değer kazanan firmaların ikinci bir balon olup olmadığı konuşuluyor. Evet balon şişiyor ama onu patlatmamayı artık öğrendik.
Doğal olarak yapısı daha hantal olan devlet kurumları için benzer dersler çıkartmanın zamanı gelmiş gibi görünüyor. Şu anda içinde bulunduğumuz süreç çok inanılmaz bir durum değil. Her şey bir öğrenme süreci. Çok daha erken öğrenilebilirdi veya örnekler incelenebilirdi ama demek ki bu şekilde öğrenilmesi gerekiyormuş.
İnternetle ilgili düzenlemeler getirilmesini talep edenler internet ile uğraşan kişilerdi. İşin hem sosyal, hem ekonomik yönünü daha sağlıklı bir hale getirmesi için devleti uyardılar. Bugün istekler yanlış anlaşılmış gibi görünüyor ama ben eninde sonunda bugünkü sıkıntıların giderileceğine, suyun eğimini bulacağına, doğru bilginin yayılmaya devam edeceğine inanıyorum. Tek endişem bu sürecin uzayabilecek olması...
* Türkiye'de Katalog Suçlar = İntihara Yönlendirme, Çocukların Cinsel İstismarı, Uyuşturucu veya Uyarıcı Madde Kullanılmasını Kolaylaştırma, Sağlık için Tehlikeli Madde Temini, Müstehcenlik, Fuhuş, Kumar Oynanması için Yer ve İmkan Sağlama, Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar.
** Ekşi Sözlük ve İnci Sözlük bile bu konuda aynı tarafta, gerisini siz düşünün :)
Görsel Kaynak: Photolibrary