Sosyal Girişimcilik: Amaç “PR” mı Sosyal Fayda mı?

Her ne kadar son zamanlarda sosyal girişimcilik bir “PR” aracı olarak kullanılmaya çalışılsa da ülkemizden sosyal etki değeri çok yüksek olan başarılı sosyal girişimler de çıkıyor.
Sosyal Girişimcilik: Amaç “PR” mı Sosyal Fayda mı?

Konuk yazarımız Şerafettin Özsoy, Yıldız Holding’te Dijital Kültür Geliştirme Yöneticisi olarak görev yapıyor.

Girişimcilik son yılların trend konusu olduğu için girişimciliğin farklı alanları da birçok kişi tarafından keşfedilmeye çalışılıyor. Sosyal girişimcilik de bu alanlardan biri. Her ne kadar son zamanlarda sosyal girişimcilik bir “PR” aracı olarak kullanılmaya çalışılsa da ülkemizden sosyal etki değeri çok yüksek olan başarılı sosyal girişimler de çıkıyor. Bununla birlikte birçok girişim kendini sosyal girişim olarak tanımlayıp kendine bir yol çiziyor. İmece, ChangemakerXchange, İbrahim Bodur Sosyal Girişimcilik Ödülü, BİLGİ Genç Sosyal Girişimci Ödülleri gibi sosyal inovasyona odaklı destek programlarıyla beraber bir yandan sosyal girişimlerin sayısı artarken diğer yandan da sosyal girişimlerin niteliği ve kapasitesi de gelişiyor.

Sosyal girişim nedir?

En basit ifadeyle sosyal girişim, sosyal sorunları çözmeye odaklanan girişimdir. Böyle bir girişimde bulanan girişimci de sosyal girişimci diye tanımlanabilir. Sosyal girişimler, toplumsal ihtiyaçları ve sorunları çözmede kamu görevi olmadan da çaba gösterirler.

Global anlamda bu işin en iyi kavramsal çerçevesini Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) çiziyor. UNDP 17 farklı alanda sürdürülebilir kalkınma hedefleri belirlemiş. Bunların arasında çevreyi korumaktan insanca çalışma koşullarının sağlanmasına, cinsiyet eşitsizliğini azaltmaktan barış ve adaletin korunmasına kadar 17 farklı ana hedef bulunuyor. Sosyal girişim olarak nitelendirdiğimiz girişimleri bu 17 başlığın etrafında konumlandırabiliriz.

Bazen bir sosyal girişim kendini o kadar net bir şekilde anlatıyor ki, onu sosyal girişim olarak tanımlamak çok zor olmuyor. Örneğin; Fazla Gıda. Fazla gıda, gıdaların atık olmaktan çıkarılarak mümkün olduğu ölçüde geri kazanımının sağlanmasına çalışıyor. Bu açıdan baktığınızda hem çevreyi koruyor hem israfı engelleyerek ekonomiye katkı sağlıyor hem de ihtiyaç sahiplerine daha uygun fiyatla gıda ürünlerinin ulaşmasını sağlayarak açlığın ve yoksulluğun azaltılmasına katkıda bulunuyor. Başka bir örnek de Hyygiefoods Girişim, hayvansal ürünlerin bitkisel alternatiflerini geliştirmeye çalışıyor. Bitkisel havyar, bitkisel et gibi. Dolayısıyla dünyada yeterli hayvansal gıda bulamama ihtimaline karşı sürdürülebilir bir kaynak sağlayarak hem açlığın azaltılmasına yardımcı oluyor hem de sağlıklı beslenme alanında sosyal bir fayda üretiyor.

Bazen de girişimler doğrudan olmasa bile sunduğu değer önerisi ve çıktıları nedeniyle sosyal girişim olarak nitelendirilebiliyor. Sertifier bu konuda iyi bir örnek olabilir. Sertifier geliştirdiği teknoloji sayesinde sertifikaların dijital ortamda güvenli bir şekilde saklanmasını ve farklı yerlere dağıtılmasını mümkün kılıyor. Sertifier ortaya çıkardığı değer önerisi ile çeşitli mercilere sertifika sunmak istediğinizde baskı almanıza olan gerekliliği ortadan kaldırıyor. Bu da kâğıt gereksinimi azaltmak ve ağaç israfını engellemek demek. Çevreye olan bu katkısı onu sosyal bir girişim olarak değerlendirmemizi sağlıyor.

Sosyal girişimlere ihtiyacımız var mı?

Sosyal girişimlere olan ihtiyaç toplumsal sorunların var olduğundan beri her zaman vardı. Bu ihtiyacı iki temel kurum gideriyordu. Birincisi devlet diğeri de vakıflar:

Birinci temel kurum olan devletin sosyal devlet geleneği birçok toplumda mevcut. Fakat uzun vadede hem ekonominin üzerinde büyük bir maliyet baskısı oluşturuyor hem de ihtiyaç sahibi kesimlerde kalıcı bir alışkanlığına neden olabiliyor. Çünkü sürekli balık verebilecek bir kaynak bulmak imkânsız ve bu nedenle burada amaç balık tutmayı öğretmek olmalı. Sosyal girişimlere olan ihtiyaç yakın zamana kadar ülkemizde de çok fazla hissedilmedi. Çünkü hem devlet hem de hizmeti alan taraflar bu durumu oldukça kanıksamış durumdaydı. Fakat artan nüfus, göç hareketleri, mülteci akınları, işsizlik gibi sorunlar artık devletlerin tek başına altından kalkabileceği boyutları aşmaya başladı. Bu nedenle de sosyal girişimlerin faaliyetleri hem toplum hem de devletler için büyük bir öneme sahip olmaya başladı. Örneğin; devlet eğitim faaliyetleri sunuyor fakat otizmli çocuklara yönelik hala yapılması gereken çalışmalar var. Bu noktada Otsimo sosyal girişimi Millî Eğitim Bakanlığı ile iş birliği halinde, Otizmli çocuklara gereken ve eksik kalan eğitimi evde, tablet bilgisayarlar aracılığıyla vermeye odaklanarak tamamlayıcı bir rol üstlenmeye başladı. Benzer şekilde Anlatan Eller de sosyal medya ve diğer online araçları kullanarak işitme engelli bireylere Türk İşaret Dili (TİD) destekli eğitim veriyor.

İkinci temel kurum ise vakıflar. Sosyal ihtiyaçları çözme konusunda birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de binlerce yıldır süregelen bir vakıf kültürü mevcut. Bugün için sosyal ihtiyaçları karşılama açısından vakıfların rolü hala büyük bir öneme sahip. Sosyal girişimler ise vakıflara ikame olmak yerine tamamlayıcı bir rol oynuyorlar. Özellikle de dijital alandaki sosyal girişimler, vakıfların yerini almaktan daha çok onlara sürdürülebilir gelirler sağlamaya, hedef kitleleriyle iletişimi ve koordinasyonu güçlendiremeye odaklanıyorlar. Örneğin; birçok vakıf üniversite öğrencilerine burs veriyor. Fakat e-bursum, burs arayanlarla burs vermek isteyen Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve vakıfları dijital ortamda buluşturarak bursların daha verimli bir şekilde eşleşmesini sağlıyor.

Sosyal girişim para kazanmalı mı?

Sosyal girişimlerin de yaşaması, hizmetlerini sunabilmesi için gelir üretmeye ihtiyaçları var. Kendilerini sürdürülebilir kılmak için sosyal girişimlerin de muhakkak para kazanabilecek doğru gelir modelleri kurmaları gerekiyor. Bununla birlikte bir sosyal girişimin, ticari girişimlerden farklı olarak her zaman sosyal hedeflerini ticari gelir hedeflerinin önünde tutması da vazgeçilmemesi gereken bir ilke olmalı.

Bu açıdan iki sosyal girişimi örnek olarak inceleyebiliriz. Birinci örnek olarak Givin (ürün ve hizmetin satılarak Sivil Toplum Kuruluşları için alışveriş yoluyla bağışa dönüştüğü sosyal girişim uygulaması), toplam satış gelirinin 10’da 8’ini satıcının seçtiği STK projesine, 10’da 2’sini ise servis bedeli olarak kendisine aktarıyor. Böylelikle kendine sürdürülebilir bir gelir modeli oluşturmuş durumda. Fakat diğer taraftan başka bir örnek de Yuvarla, (kartlı harcamalarının küsuratını bir sonraki TL’ye yuvarlayarak aradaki kuruşları seçilen dernek veya vakıfa bağışlama imkânı sunan girişim) kendini STK’ların sürdürülebilir gelir bulmalarına adamasına rağmen kendisi için komisyon almayıp sponsorluk üzerinden gelir elde etmeye çalışıyor. Fakat bu kez sürdürülebilirlik konusunda kendini riske atmış oluyor.

Sonuç

İçinde bulunduğumuz dönemde, sosyal girişimlerin kendine has bir yasal statüsü yok. Ya ticari bir şirket ya da vakıf/dernek gibi bir statüde kuruluyorlar. En kısa zamanda yurtdışında da sıkça örneklerini gördüğümüz -kâr amacı gütmeyen kuruluş gibi- farklı statülerde yasal olarak statülerinin düzenlenmesine ihtiyaç var.

Sonuç olarak sosyal girişimler, devletin ve vakıfların oynadığı rolü önemli ölçüde tamamlayıcı ve verimli bir şekilde yeniden organize edici bir rol üstleniyor. Sosyal girişimler güçlendikçe sosyal etki değerleri artacak ve ikame edici bir aktöre dönüşecekler. Bu da özellikle devletin üzerindeki mali ve operasyonel yükleri rahatlatacak. Bu nedenle sosyal girişimlerin gelişebilmesi ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşabilmesi için devletin yasal düzenlemelerinin hızla yapılmasına çok ihtiyaç var.

Görsel Kaynak: Deposit Photos

Teknoloji dünyasındaki gelişmeleri takip edin. Neleri size ulaştırmamızı istersiniz?
Abonelik kaydınız başarıyla oluşturuldu.