Andressen Horowitz ve Founders Fund'ın yatırım yaptığı Q, hastalıkları henüz ortaya çıkmadan önce tespit ederek önlemek istiyor. Hastalıkları önlemenin, en iyi tedavi yöntemi olduğunu ifade eden girişim, ortaya koyacağı teşhisler için panomics isimli bir Systems Biology yaklaşımını kullanıyor. Böylece görüntüleme yöntemlerinin yanı sıra kimya ve genetik branşlarından faydalanan Q, yaşamsal verilerinizi ve sağlık geçmişinizi bir araya getirerek sağlığınızın ölçülebilir bir portresini ortaya koyuyor.
Bu kapsamlı ve ölçülebilir portreyi ilerleyen süreçte tekrar tekrar vermenizi isteyen Q, bu sayede bedeninizdeki değişiklikleri de daha kolay algılayabiliyor. Aynı zamanda bu değişikliklerin gelişme hızını da kontrol eden girişim, anlık sağlık sorunlarınızı tespit edebildiği gibi gelecekte ortaya çıkabilecek riskleri de öngörebiliyor.
Q'dan faydalanmak isteyen kişiler ilk etapta bir teste tabi tutuluyor. Q Testi adı verilen bu 75 dakikalık süreçte, kişilerin tüm bedeni MRI taramasından geçiyor ve bunun yanı sıra sağlık kayıtları da inceleniyor. Bu test kapsamında tükürük, kan, idrar örnekleri alınırken, yaşamsal değerlere ve ailenin sağlık geçmişine de bakılıyor.
Test sonuçlarının ölçümlemesi ise yaygın kanser türleri, nörodejeneratif ve metabolik hastalıklarda ortaya çıkan biyo-işaretler dikkate alınarak yapılıyor. Aynı şekilde ölçümleme esnasında kas-iskelet problemleri ve maruz kalınan çevresel toksinler de kontrol ediliyor.
Q'nun kullanıcılarına sunduğu rapor, genetik yatkınlıkların da dahil olduğu detaylı bir check-up olarak tanımlanabilir. Raporda dolaşım, sindirim, genetik, hormonlar, bağışıklık, kas-iskelet, nöroloji, renal/urinal, üreme ve solunum başlıkları altında sağlık durumuna yer veriliyor.
Q'nun izlediği protokol ise Q'nun kurucu ortağı Mike Snyder'ın Stanford Üniversitesi'ndeki Snyder Lab'de ürettiği iPOP araştırmasını temel alıyor. Q'da gerçekleştirdiğiniz her bir test, sizin için sunulan önerilerin kişiselleştirilmesine katkıda bulunuyor. Böylece bedeninizde gerçekleşen değişimlere ayak uyduran risk faktörlerinin de tespit edilmesi kolaylaşıyor. Bu noktada Q'nun sadece hakemli tıbbi araştırmalarla kanıtlanmış biyo-işaretleri kıstas aldığını ekleyelim. Bunun yanı sıra girişim, umut vaadeden yeni biyo-işaretleri de sürekli olarak çalışmaya entegre etmeyi ihmal etmiyor.
Q'dan faydalanmak isteyen kullanıcıların, veri güvenliği ve gizlilik konularında tereddüt etmesi olası. Ancak girişim, kullanıcıların gizliliğini korumak için HIPAA protokolünü uyguladığını ve bu protokolün ötesinde de önlemler aldığını belirtiyor. Örneğin, üçüncü parti laboratuarlara gönderilmeden önce tüm numunelerin anonimleştirildiğini belirten Q, test için yapılan check-in işlemlerinin dahi telefonunuz üzerinden anonim olarak gerçekleştirildiğini ifade ediyor.
Bu arada Q'yu kullanmak isteyen kişilerin çevrimiçi olarak sisteme kayıt olabildiğini belirtelim. Bu aşamada sağlık kayıtlarınızı bir araya getiren ve dijitalleştiren Q, gerçekleştireceği testten iki hafta önce genetik riskleri değerlendirmek için tükürük örneğinizi posta ile göndermenizi istiyor. Bu adımdan iki hafta sonra ise telefonunuz üzerinden 75 dakikalık bir teste giriyorsunuz. Son olarak testten iki hafta sonra Q'nun uzmanları sizinle bir video görüşme gerçekleştirerek test sonuçlarınızı açıklıyor. Bu video görüşmeye kendi doktorlarınızı da davet edebiliyorsunuz.
Tüm bu süreç boyunca ve sonrasında verilerinizin şirketin BioVault isimli bir sistemi üzerinde tutulduğunu da ekleyelim. Tüm medikal verilerinizi birleştirerek BioVault'ta saklayan Q, bu sistem üzerinden verilerinizi başka doktorlarla da paylaşmanızı sağlıyor.
Sağlığınız konusunda Q'ya bir şans vermek istiyorsanız 3 bin 495 dolar ödeyerek üye olabileceğinizi belirtelim. İlk etapta sizi bekleme listesine kaydeden Q, bu ücret karşılığında bir yıllık sağlık kayıtlarınızı bir araya getiriyor ve ömrünüz boyunca BioVault'ta tutulan verilere erişmenizi sağlıyor. ABD vatandaşları bu ödemeyi, sağlık birikim hesapları üzerinden de gerçekleştirebiliyor.
Aslına bakarsanız Q ilgi çekici bir yaklaşıma sahip olsa da bu alanda çalışma yapan tek girişim değil. Dünyanın her yerinden kullanıcılara DNA kiti sunan 23andme de kişilerin hastalıklara olan eğilimini öngörmek üzere çalışmalar yapıyor. Üstelik girişim edindiği verilerle Alzheimer ve Parkinson'u hedefleyen farklı araştırmalara katkıda bulunuyor. Son olarak 23andme'nin 2018'in temmuz ayında GSK ile ortaklığa gittiğini de belirtmekte de fayda var.
Görünen o ki, gelişen teknolojiyle birlikte bu tarz sağlık girişimleri artış göstermeye devam edecek. Daha da önemlisi tıbbın ve sağlık hizmetlerinin de geleceği hastalıkları tedavi etmekten çok önlemeye yönelik olacak.
İlk Yorumu yazmak ister misiniz?
Yorum Yazmak için Giriş Yap