ABD genel seçimlerinin Trump'ın zaferiyle sonuçlanmasıyla birlikte en çok konuşulan konulardan biri de internette, daha spesifik olarak başta Facebook olmak üzere sosyal ağlarda dolaşan sahte/yanlış haberler oldu. Trump gerçeğine inanmak zor olsa da, başkanlık hayalinin gerçekleşmesinde fabrikasyon haberlerin katkısı çokça tartışıldı. Seçimlerin hemen sonrasında faturanın bir kısmının kesildiği Facebook ve Google, sahte haber yapan yayınları cezalandırmaya başladı.
Seçim sürecinde kartopu etkisiyle biri bin yapan haberlerin ABD genel seçim sonuçlarını değiştirebildiğini düşünmek bile durumun ciddiyetini anlatmaya yetiyor. Vatandaş haberciliğinden kişisel yayıncılığa internetin herkesi birer mikro yayıncı haline getirmesinden çoğunlukla övgüyle söz etsek de, işlerin kontrolden çıkması bir an meselesi haline geliyor ve Türkiye de bu konuda bir istisna değil.
Türkiye'de sahte haberler ve dezenformasyona karşı teyit.org platformunu kuran Mehmet Atakan Foça ile bu sorunu konuştuk. Sosyal ağlar ve Türkiye özelinde değerlendirmelerini aktaran Foça, durumdan çıkardığı dersleri de bizimle paylaştı:
Türkiye'de online haber kaynaklarında haber doğrulama pratikleri ne durumda? Yanlış bilgi ne kadar yaygın? Örneğin Teyit.org için incelediğiniz haberlerde günlük doğrulama/yanlışlama ortalamaları nasıl?
İnternette bilgi yayan (haber sitelerinden, popüler Facebook sayfalarına, Twitter'daki eşik bekçilerine) bir çok aktör var. Bu aktörlerin çok azı doğrulanmış içerik peşinde. Genel eğilim tık almak, takipçi kazanmak ya da etkileşimi arttırmak. Bu yüzden genellikle gerçeklerden ziyade, insanların yanlış da olsa hoşuna gidecek ve paylaşmalarını sağlayacak içeriklerin ortaya çıktığına tanık oluyoruz. Hal böyle olunca, doğrulama pratiği geri planda kalıyor. Ayrıca şüphelenmek ve doğrulamak, geliştirmesi ve geliştirdikten sonra sağlam tutması epey zor bir refleks. Kas gibi düşünün, spor yaparsanız kaslarınızı geliştirirsiniz, kasları korumak için spor yapmaya da devam etmelisiniz. Şüphelenmek de böyle. Şüphelendikçe doğrularsınız, doğrulayabilmek için devamlı şüphe kaslarını çalıştırmak gerekli.
Kullanıcılardan günlük ortalama 11 şüpheli haber ihbarı alıyoruz. teyit.org ekibinin radarına takılanlarla bu sayı günlük ortalama 20'ye çıkıyor. Her gün bu 20 haberin yarısından çoğu teyit.org'un şüpheli haberleri önceliklendirmek için kullandığı üç kriter (önem, yaygınlık, aciliyet) nedeniyle arşive alınıyor. Bugüne dek incelediğimiz şüpheli haberlerin yüzde 76'sının sonucu yanlış çıkmış.
Sence bunun sebepleri neler? Sorunu internet vs. basılı yayın şeklinde ele almak ne kadar doğru? Yani basılı yayınlarda dezenformasyon daha mı düşük seviyede? Yoksa online yayınları takip etmesi daha kolay olduğu için biz, bu soruna daha ileri bir farkındalıkla mı yaklaşıyoruz?
Basılı yayınlarda da yanlış bilgiyle karşılaşıyoruz. Bunun en son örneği Posta gazetesinin Hillary Clinton'ı başkan ilan etmesiydi. Ama böyle bir karşılaştırma ne kadar doğru emin değilim. İnternette çok daha fazla aktör var, çok daha fazla farklı fanus var. Yayın basılana kadar çok fazla kontrol aşamasından geçiyor, yani en azından geçiyor olmalı. Çünkü basılı yayının eriştiği insan sayısı çok fazla ve yanlış bilgi yaymışsa onu düzeltebilme ihtimali çok az. İnternetteki yanlış bilgi sıklığı çok fazla, ancak eriştiği kitle yanlış bilginin yeşerdiği fanusa göre değişiyor ve her zaman hızlı müdahale şansı var. Düzeltme şansı var. Sonsuza kadar yanlış bilginin yaşaması mümkün değil internette.
Donald Trump'ın Pakistan’da doğduğu iddiası doğru değil. https://t.co/dNnyGrZmTM pic.twitter.com/wazH0dMN75
— teyit (@teyitorg) November 16, 2016
Trump'ın seçilmesiyle birlikte Facebook başta olmak üzere sosyal ağların yanlış/fabrikasyon haberlerin yayılmasına sağladığı katkı daha fazla tartışılır oldu. Sosyal medyanın yanlış haberlerin yayılmasında nasıl bir payı var? Trump özelinde senin yorumun ne?
Sosyal medya tüm ağların kesiştiği bir yer. Yanlış bilgiyi barındırması çok normal. Kenyatta Cheese'in "Yanlış bilgi yayılımı bir arıza değil, sosyal medyanın bir özelliği" sözü bunu çok net açıklıyor. Sosyal medyayı kullanırken bu özelliğin de facto farkındayız. Hem bu yüzden hem de internette bir bilginin çok uzun süre düzeltilmeden kalamayacağını da bildiğimiz için yanlış bilgiyi yaymaktan çekinmiyoruz veya "Hata mı yapıyorum?" diye düşünmüyoruz. Doğrulama hassasiyetini taşıyan ve dijital okur yazarlığı olan çok az kullanıcı ve içerik yöneticisi var.
Trump özelinde şunu söyleyebilirim. Facebook ve Google'a yöneltilen eleştirileri doğru buluyorum. Bu kadar farklı ağın kesiştiği interneti kapalı kutular dünyası haline getiriyorlar. Bunu özellikle yapıyorlar demiyorum, geliştirdikleri algoritmaların bir yan etkisi bu. Ancak politik sonuç doğuruyor. Facebook'a yıllardır getirilen en temel eleştiri, geliştirdiği algoritmanın insanları yankı fanuslarına sıkıştırıyor olması. İnternet gibi devasa bir dünyada yalnızlaşıyor ve duymak istediğimiz seslerin yankılandığı bir Facebook Newsfeed'inde yaşıyoruz. Bunun politik sonuçları olması kaçınılmaz. Trump destekçilerinin bu kadar radikalleşmesi, Amerika'daki seçim döneminde yaşanan kutuplaşma, komplo teorilerinin ve onlara inananların gün geçtikçe artması...
Bununla birlikte, Trump sonrası Facebook'a yöneltilen eleştirilerdeki artışta doğrulama platformlarının kaçırdığı birşey var. Evet, nasıl işlediğini bilmediğimiz, gizli bir algoritmayı aşamayabiliriz ancak bütün mesele de algoritma değil. Doğrulama platformları birbirini görmeyen farklı yankı fanuslarını görebilmeli ve oradaki yanlışları tespit edip, doğruları fanuslara geri enjekte edebilmeli. Suçu sadece algoritmaya ve Facebook ile Google'ın politikalarına atmak, doğrulama platformlarının bir işe yaramadığını kabul etmekle aynı şey. Ne kadar etkili oluyoruz? Etkimizi algoritma kısıtlıyor olabilir ama Facebook algoritmayı değiştirmezse ne yapacağız? Eğer etkili olamayacaksak biz bu işi neden sürdürüyoruz? Bu soruların sorulmaya ve tartışılmaya ihtiyacı var.
Yeni bir Stanford araştırmasında, gençlerin sahte haber okuduklarında çoğunlukla bunu fark etmedikleri belirtiliyor. Bu kırılgan kitle, sosyal ağları en çok kullanan segment aynı zamanda. Sence bunun için Facebook'u suçlamak ne kadar doğru? Okurlar sahte haberlerden nasıl korunmalı?
Okuru sahte haberden korumak gibi bir süper kahramanlık mümkün değil. Okurun kendisi de sahte haber üretiyor ki bu yüzden okura artık kullanıcı diyoruz. Sahte haberin farkedilmemesi de aslında normal ve bunun birden fazla sebebi var: İlki sahte haberlerin gerçek kılığında dolaşıyor olması. İkincisi herkesin paylaştığı şeyin doğru olacağına dair naif düşünce. Bir diğeri Facebook'un yukarıda da bahsettiğim, yankı fanuslarını teşvik ederek aynı sesleri duymamızı sağlaması ve farklı sesleri duymadığımız için duyduklarımızın gerçek olduğuna dair geliştirdiğimiz körü körüne inanç.
Bir diğer ve en kötücül sebepse kutuplaşma. Dünyadaki politik atmosferden bağımsız değil bu konuştuklarımız. Kutuplaşma derinleştikçe, hatlar kesinleştikçe gerçek ya da hakikat daha acıtıcı veya yıkıcı olmaya başlıyor. Bu yüzden insanlar gerçeği bilse de kendi yalanlarıyla yaşamayı tercih ediyor.
Haber doğrulama platformlarının geleceği hakkında ne düşünüyorsun?
Başarılı olabileceğimizi düşünüyorum. Şu sıra doğrulama platformları daha etkili olabilmek ve daha çok insana daha sağlam kanıtlar sunabilmek için doğrulama süreçlerini otomatize etmenin yollarını arıyor. Yeni teknolojilerle robotları da sürece dahil etmeye çalışıyor. Bu iyi birşey ama çok da teknolojiye saplanıp kalmamak, işin politik yönünü kaçırmamak lazım diye düşünüyorum. Ayrıca sadece doğrulama yapmak, verilenleri kontrol etmek de yeterli değil. Gerçeğin neden her zaman, herkesin ihtiyacı olan bir şey olduğunu anlatmaya ağırlık vermeliyiz. İşin psikolojik ve politik yönü burada yatıyor çünkü.
İlk Yorumu yazmak ister misiniz?
Yorum Yazmak için Giriş Yap