Çoğu internet ve teknoloji bağımlısı gibi, benim de sabah gözlerimi açtığımda baktığım ilk şey, telefonumun ekranı oluyor. Gelen arama veya mesaj var mı kontrolünden sonra, güne başlarkenki kişisel ihtiyaçlarımı giderirken, gece Twitter'da kimler sonradan pişman olacakları tweet'ler atmış, ben uyurken herhangi bir yerde savaş çıkmış mı, Instagram'da eski fotoğrafları layklayan tuhaf yabancılar kimler türünden detaylı taramalara girişiyorum. Günün artık standartlaşmış davranışları haline geldi bunlar. Stalker'lar için her sabah çok daha kapsamlı güncellemeler yaşanıyor şüphesiz. Peki, konumuz şu: Sosyal medyada sizden başka herkesin aşırı mutlu olduğunu düşünüp, kendi hayatınızda karşılıklarını görmeyerek daha mutsuz hissettiğiniz oluyor mu? Dışarıda baharın ilk günleri yaşanırken yapay iklimlendirmeli plaza katındaki bölmenizde bir masaya sıkışmış biçimde mesai doldururken, o sırada Moda Parkı'nda sere serpe uzanmış kitap okurkenki fotoğrafını paylaşan biri hakkında neler düşünürsünüz?
Küfür yeme garantili paylaşımlar
İşim gereği yıllardır sık sık seyahat ediyorum. Günübirlik veya bir gece konaklamalı hızlı yolculuklarım da oldu, haftalar boyunca sürenler de. Sosyal medyada yediğini-içtiğini, gezip gördüğü yerleri insanları bunaltacak kadar paylaşanlardan değilim. Günlük hayatınızda davrandığınız gibi, ilginç ve paylaşmaya değer gördüğünüz detayları aktarıyorsunuz yeri gelince. Gel gelelim yine de sayısız kere "hayat sana güzel" yorumuna maruz kaldım. Kimi tanıdık, çoğu tanımadığım insanlardan gelen bu yorumun altında yatan bir miktar imrenme fakat çoğu haset içeren duygu, alt metninde zengin küfür dağarcığımızdan bir demetle bezenmiş biçimde, beni zaman zaman gittiğim yerlerden paylaşım yapmaktan alıkoydu. Gittiğim şehirlerdeki sıkıcı sunumlardan, toplantılardan, fuar stantlarından, röportajlardan fotoğraf paylaşmak kimin ilgisini çeker ki? Haliyle herkes gittiği yerde hoşa giden, görülmeye ve aktarmaya değer şeyleri paylaşıyor. Başkalarının paylaşımlarında da sık sık "ohh, gez bakalım, hayat sana güzel be!" türünden serzeniş dolu yorumlara rastlıyorum. Bazısı da "bizim için de gez" diyor. Bunun nasıl yapılabileceğine dair hiçbir fikrim yok.
Sosyal medya paylaşımlarında çoğunlukla hayatındaki tersliklere yer vermeyi tercih edenler de yok değil. Fakat kendimi de içinde gördüğüm büyük bir kesim, hayat koşuşturmacası içinde iyi hissettiği, paylaşmaktan mutluluk duyacağı anları sosyal ağlarda etrafa saçıyor. Peki sıkı bir sosyal medya takipçisi olmanın, ruh sağlığınız üzerinde bir takım dalgalanmalara sebep olabilme tehlikesi sizi ürkütüyor mu? Sizin de bir "hayat sana güzel"ci olduğunuzu kast etmiyorum. Sizin, benim, hepimizin dönem dönem içine düştüğü bir duygu durumu var. Üstelik bu konuda oldukça kapsamlı araştırmalar da yapılmış, yapılıyor. Sebebini tam olarak bilmediğiniz ve sırtınızda yük gibi duran kaygının veya mutsuzluğun sebebi, o gün Twitter'da okuduğunuz bir tweet, Facebook'ta izlediğiniz bir video veya Instagram'da önünüze düşen bir fotoğraf olabilir mi? Dünyada olup bitenlerden, tanıdığınız veya tanımadığınız insanların başından geçen iyi veya kötü şeylerden haberdar olmak ne kadar iyi geliyor size?
Ekranlarda akıp giden bir hayat
Birkaç gün önce yedi yaşındaki oğlum Çınar, "bak yine çok uzun süre ekrana baktın" diye uyardığımda "ama sen sürekli bakıyorsun" diye yapıştırdı cevabı. Bir şey diyemedim. Önemli bir bölümü iş kisvesi altında olmak üzere, uyumadığım zamanın büyük kısmını ekranlara bakarak geçiriyorum. Pek çok insan için geçerli bir durum, hepimiz bu anlamda konuyu biliyoruz, detayına bulaşmayacağım.
Bu konuda size bir iyi bir de kötü haberim var. Önce hangisini söyleyeyim? Kötü olan mı? Peki, tamam öyleyse. Bilgisayar ve telefon kullanmamızın faydası olduğu kadar, doğrudan veya dolaylı olarak tahmin ettiğimizden fazla zararı var. Pek çok bilimsel makalede karşımıza çıkabilecek biçimde; uzun süreli bilgisayar kullanımının depresyon, odaklanma sorunu ve obezite gibi bazı sorunlarla bağlantısı bulunuyor. Bilgisayar, tablet veya telefona aşırı zaman ayırmak, uyku düzensizliği ve stresi de beraberinde getiriyor. Sosyal medyanın gece kuşlarının paylaşımlarından da anladığım kadarıyla; uyku düzensizliği beraberinde gece yarıları yenen ağır yemekleri, aburcuburları, asitli veya alkollü içecek tüketimini de getiriyor. Neyse ki iyi bir haberimiz de var! Tüm bu sorunların çözümü yine teknolojiden geçiyor.
Sosyal medya depresyon sebebi
Bakmayın böyle şakalı esprili anlattığıma. Durum gerçekten bizim ve yakınlarımızın hayatını altüst edecek derecede tehlikeli. Teknoloji kullanımının fiziksel etkilerini azaltmak üzere alabileceğiniz önlemleri bir süre önce genel hatlarıyla yazmıştım. Çalışma alanı, oturma şekli, beslenme gibi pek çok faktör fiziksel ve ruhsal durumumuzu etkiliyor. Teknoloji ve sağlık dendiğinde genellikle fiziksel etkiler akla gelse de, özellikle sosyal medyanın hayatımızda önemli bir yer işgal etmeye başlamasıyla birlikte akıl sağlığımıza da etkisi yadsınamaz boyuta ulaştı. Japonya'daki Chiba Üniversitesi'nde Dr. Tetsuya Nakazawa ve ekibi tarafından yapılan bir araştırma kapsamında 25 bin çalışan 3 yıl boyunca gözlemlenmiş. Bilgisayar başında çalışanlar ve çalışmayalar arasındaki psikolojik farkları anlamak üzere yapılan araştırmada, ekran başında günde 5 saatten fazla çalışanlarda uykusuzluk ve depresyona çok daha fazla rastlandığı sonucuna ulaşılmış. Yine geçtiğimiz yıllarda Leeds Üniversitesi araştırmacılarının İngiltere'de 1500 kişi üzerinde gerçekleştirdikleri araştırma da benzer sonuç vermiş. Dr. Catriona Morrison ve ekibinin düzenlediği anketin sonucuna göre internet bağımlıları arasında depresyon veya depresyona yatkınlık oranı çok daha yüksek. Vay başıma gelenler desek yeridir yani.
Sizden başka herkes mutluymuş gibi
Ekseriyetle fotoğraf ve yazı kullanarak sosyal medyada duygularını ve düşüncelerini paylaşan insanların farklılaşma ve çarpıcı göstermek adına durumu biraz abarttığını söylemek yanlış olmaz. Olmadığımız kadar mutlu, üzgün, hüzünlü görünmek konusunda sosyal medya tam da ihtiyacımız olan paylaşım araçlarını sundu bizlere. Sosyal medyadayı tanıdığımız insanlarla daha yakın iletişimde olmak adına, tanımadıklarımızı da paylaşımlarını değerli bulduğumuzdan takip ediyoruz. Gerçek hayatta tanışma ihtimalimiz düşük insanları sosyal medyada izlemek, iletişim kurabilmek harika bir şey. Fakat bununla birlikte, çok güzel kadınların ve adamların başka çok güzel kadın ve adamlarla, ortalama bir beyaz yakalının bir aylık maaşını tek gecede harcadıkları ortamlarda vur patlasın çal oynasın eğlenerek harcadıklarına şahit olmak bir parça moral bozabilir. Magazin programlarında konu edilen içerikleri birinci elden, montajsız haliyle pervasızca gözler önüne seren görgüsüz sosyetiklerin dönem dönem sosyal medya linçleri veya sinkaflı küfürlerle cezalandırılmasını belki bir parça bu sevimsiz duruma bağlayabiliriz. Bebek sahilinde kolkola gezerken fotoğraf paylaşmalarının üzerinden birkaç hafta geçmeden, sosyal ve geleneksel medya üzerinden birbirlerine ağır hakaret ve ithamlar içeren açıklamaları göndermeleri de mutluluklarının sahiciliği konusunda bir parça fikir verebilir.
Bir hikayede, evinin bulunduğu sokağın karşı sırasında oturanların hep daha mutlu olduğunu sanan ve onlara imrenen bir adamdan bahsedilir. O evler sanki daha güzel, daha eğlenceli, daha kalabalık ve şen şakraktır kahramanımıza göre. Zaman gelir ve bir sebepten ötürü tam da o özendiği karşı apartmanlardan birine taşınması icap eder. Bir zaman sonra anlar ki, bunca yıl var sandığı şey bir illüzyondan ibaretmiş. Sadece uzaktan bakıldığında görünen, yaklaştıkça aleladeleşen bir mutluluk olduğunu, başkasında olanın daha iyiymiş gibi göründüğünü o zaman anlar.
Facebook hasetine dikkat
Bir süredir bahsedilen ve "Facebook haseti" olarak anılan bir olgu var. Yakın veya uzak tanıdık olması fark etmeksizin, diğer insanların paylaşımlarına bakarak kendi hayatını, içinde bulunduğu durumu beğenmeme; diğerlerinin mutsuzlaşmasından memnun olma gibi özetlenebilir. Üstelik nadir görülen bir davranış da değil. Tabii ki siz öylesiniz demiyorum, fakat varlar. Üstelik profil fotoğrafına nazar boncuğu koyarak savuşturulabilecek bir haset de değil.
Üniversiteler Facebook üzerine araştırma yapmayı seviyor çünkü sosyal medyayı dev bir maden olarak görüyorlar. Nanyang Teknik Üniversitesi, Missouri Üniversitesi ve Bradley Üniversitesi'nin ayrı ayrı gerçekleştirdiği araştırmaların sonuçları gösteriyor ki, Facebook haseti genel anlamda sosyal karşılaştırmalardan kaynaklanıyor. Birbirlerine sırılsıklam âşık bir çiftin Maldivler'den bronz tenli tatil fotoğraflarını; tek göz oda bir evde yalnız başına ve dışarıda yağmurlu bir hava varken gören birinin yaşayacağı mutsuzluğu anlamak zor değil. Yok mu bir tsunami! diye haykırmak da buna dâhil. Fakat demin de söylediğim gibi; herkes sosyal medyada, olduğundan çok daha mutlu görünmeye çalışıyor. Saçı başı dağınık biçimde, uykusuzluktan ve üzüntüden morarmış göz altları ve rast gele giyilmiş bir tişörtle nadiren selfie çekip paylaşıyor insanlar. Emin olun, Gülben Ergen de her gününü çok mutlu geçirmiyor fakat yine de Instagram'da o sinir bozucu sevimsiz gülüşüyle mutlu fotoğraflarını paylaşıyor. Sosyal medyada görünenlerin büyük kısmı süzülmüş, ayıklanmış, özenle seçilmiş anlardan oluşuyor. Gerçi ülkemizin üzerinde bir süredir dolaşan kara bulutlar sebebiyle mutlu paylaşımlarda da ciddi bir azalma olduğunu eklemeliyim.
Uzak kalmak için zor kullanan çözümler var
İnternet bağımlılığı ve depresyon arasındaki bağlantıyla ilgili sayısız araştırma bulunuyor. Başkalarının mutlu paylaşımlarından üzüntü devşirmek değil sadece; başkalarının hiç de mutlu sayılmayacak negatif paylaşımlarından da olumsuz etkilenmek günümüzün salgın hastalıklarından biri. Hani mutluluk bulaşıcıydı? Siz de kendinizi gecenin bir yarısı forum sitelerinde ve tuhaf blog'larda son derece yaratıcı komplo teorilerini sayfa sayfa okurken bulmuşsunuzdur. Kafa karıştıran, şüphe uyandıran, güvensiz ve tedirgin hissettiren haberler, aşırı şiddet içeren fotoğraf ve videolar, tuhaf teoriler ve dedikodular kaygının önemli tetikleyicileri arasında yer alıyor. Sosyal medyada zaman geçirmenin size iyi gelmediğini düşünüyorsanız bunu sınırlamak, sınırlayamıyorsanız en azından bir süreliğine hesaplarınızı dondurmak veya kapatmak faydalı bir çözüm olabilir. İnternet kullanımınızı genel olarak kısıtlamak istiyorsanız, bu konuda teknolojiden yardım alabilirsiniz. Bilgisayar ve telefon uygulamaları bulunan Freedom (freedom.to) bu çözümlerden biri. Uygulama internet erişiminizi önceden belirlediğiniz bir süre için kısıtlıyor. Tabi işiniz veya sosyal hayatınız her an online olmayı gerektiriyorsa bu tarz çözümler biraz zorlayıcı olabilir. Bunun yerine, önceden belirlediğiniz siteleri belirlediğiniz zaman dilimlerinde erişime engelleyen Anti-Social (anti-social.cc) adlı yazılım/uygulamayı da deneyebilirsiniz.
Anne-babalar da geldi, bizi kim kurtaracak?
Benim gibi pek çok insan için internet yaşamlarının ayrılmaz bir parçası. Kendimiz gibi insanlarla arkadaş oluyoruz çünkü sohbet esnasında belli aralıklarla mesaj okuyup cevaplamayı, sosyal medyayı kolaçan etmeyi, konusu geçen bir şeyi hemen internetten araştırmayı hiçbirimiz yadırgamıyoruz. Uzun zamandır da arkadaş buluşmalarında "bırak şu telefonu ya" lafını duymadım. Artık kabullendik ve karşı koyanlar da pes etti. Oğluna-kızına "kalk şu bilgisayarın başından da yüzünü görelim" diyen anne-babalar şu anda kedili GIF'ler layklayıp, aile albümünden seçtikleri fotoğrafların telefonla fotoğrafını çekerek Facebook'ta paylaşmakla ve Facebook arkadaşlarından CandyCrush kredisi istemekle meşgul. Yani artık bize "gel birlikte film izleyelim, bak meyve soydum, çay demledim" diyen kimse kalmadı. Herkes aynı cümbüşün içinde, bir o yana bir bu yana savruluyoruz.