Konuk yazarımız Av. Melis Aksu Uysal, yatırım fonu Doğa Girişim'de girişimcilere hukuki konularda destek olmaktadır.
Ülkemizde, son yıllarda girişim projelerine yatırım yapma fikri yatırımcıların ilgisini çekmekle birlikte, devlet tarafından izlenen politikalar ve global düzeydeki gelişmeler de girişim yatırımlarıyla ilgili yasal düzenlemeleri ve bu alandaki hukuki alt yapı çalışmalarını beraberinde getirmiştir.
Yatırımcıların girişim projelerine yatırım yapma konusundaki eğilimlerinin sebeplerinin başında, girişim projelerinin büyük değer yaratabilme potansiyeli gelmektedir. Yatırım tutarından bağımsız olarak, her işletme kurulurken hem girişimcinin hem de yatırımcının bu potansiyelin farkında olarak hukuki müzakereler yürütmesi gerekmektedir.
Birçok girişim projesinin içinde hukukçu şapkasıyla bulunmuş olmanın verdiği tecrübeyle, girişimcilerin çoğunlukla uzun sözleşme maddelerinden ve ayrıntılı hükümlerin altına imza atmaktan imtina ettiklerini söyleyebilirim. Oysa ki ortaklığın hukuki yapısının şüpheye yer bırakmayacak şekilde kurgulanmış ve yazılı hale getirilmiş olması, şirketin değer yaratma evresinde taraflar arasında oluşabilecek muhtemel uyuşmazlıkları en aza indirecek ve menfaatlerin korunmasını sağlayacak, en önemlisi de şirketin istikbalini kişilerin inisiyatifleri ile götürecekleri kötü sonuçlardan koruyacak ve güvenliğini sağlayacaktır.
Yukarıda bahsettiğimiz düzen; yatırımcı ve girişimci ortaklığının vücut bulduğu sermaye şirketinin ana sözleşmesinde ve/veya ana sözleşme (articles of association) dışında düzenlenen Pay Sahipleri Sözleşmesinde (shareholders agreement ) yer alan birtakım hükümlerle sağlanmaktadır.
Şirket ana sözleşmesi, bütün hissedarların hükümleriyle bağlı olduğu ve hükümlerinin ortaklar dışı 3. Kişilere karşı da ileri sürülebildiği Şirket’in anayasası hükmünde ortaklar arası bir sözleşmedir. Şirket ana sözleşmesinin yanında, ortaklar arası hükümleri düzenleyen bir başka sözleşme ise “Pay Sahipleri Sözleşmesi” dir. Girişimcilerden sıkça gelen sorulardan biri “Neden ana sözleşmenin yanında bir de Pay Sahipleri Sözleşmesi imzalandığı ve bu iki sözleşmenin farkının ne olduğu” dur. Şöyle ki; hissedarların mutabık kaldığı hükümlerden bazıları Türk Ticaret Kanunu uyarınca ana sözleşmeye yerleştirilememekte, bu sebeple, ana sözleşmede yer bulamayan hükümler için Pay Sahipleri Sözleşmesi düzenlenmektedir. Pay Sahipleri Sözleşmesi’ nin ana sözleşmeden en önemli farkı ortaklar dışı 3. Kişilere karşı ileri sürülemeyip sadece sözleşmenin tarafı hissedarlar arasında borç ve sorumluluk doğuran bir sözleşme olmasıdır.
Ana sözleşme ve Pay Sahipleri Sözleşmesinin düzenlediği temel konularla ilgili girişimcileri bilinçlendirmeyi hedeflediğimiz bir yazı dizisi yayınlıyor olacağız. Bu hafta “Şirketin kontrolü ve yönetimi” ile ilgili hükümlere yer vereceğiz.
Yaratıcılığınız ve geniş ufkunuzla hayalini kurup özveriniz ile somutlaştırdığınız projenizin nihayet kıymetini bilen bir yatırımcı buldunuz. Hayalleriniz gerçek oldu. Biran önce ne gerekiyorsa imzalayıp işe koyulmak istiyorsunuz. Fakat bir şeyleri atlıyor olabilir misiniz?
- Bu şirketin genel müdürü kim olacak?
- En basitinden ofise masa sandalye lazım olduğunda satın alınmasına kim karar verecek?
- Şirket adına kim imza atabilecek?
- Şirkete ek finansman gerektiğinde sermaye artışı ya da kredi kullanılması konusunda kimler karar verecek?
- Yönetim kurulunda kimler olacak?
- Şirketin bölünmesine, başka bir şirketle birleşmesine kim karar verecek, ya da kim engelleyecek?
- Karın dağıtılması veya başka şekilde kullanımına kim karar verecek?
Sıraladığımız bütün bu ve benzeri soruların cevabının ortaklığın başında düşünülmesinin zorunluluğu şüpheye yer bırakmayacak şekilde açıktır.
Can alıcı noktalardan bir diğeri ise Şirket hisselerinin değerinin Şirketin finansal değerinden başka, birtakım kontrol ve yönetim hakları ile donatılmış olmasıdır.
Şirket ana sözleşmesinde veya Pay Sahipleri Sözleşmesinde genellikle A,B, C gibi harflerle isimlendirilen pay gruplarına tanınan birtakım ayrıcalıklar teknik anlamda “imtiyaz” olarak adlandırılmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus, imtiyazın kişilere değil, A,B,C gibi isimlendirilip gruplandırılmış pay gruplarına tanınmış olması ve ana sözleşmede yer almasıdır. Aksi halde ilgili pay grubunun 3. Kişiye devri halinde devralan 3. Kişi imtiyazlardan yoksun kalacaktır. Bu da söz konusu hisselerin elden çıkarılmasında ciddi zorluklara neden olacaktır.
Paya tanınan yönetim ve kontrol imtiyazına örnek olarak; yönetim kurulu seçiminde aday, gösterme, önemli kararlarda veto hakkı (ilgili pay grubunun olumlu oyunun aranması) gösterilebilir.
Şirketin yönetim ve kontrolü ile ilgili hükümlerin yakından bağlantılı olduğu hukuki kurumlardan bir diğeri ise Yönetim Kurulu üyeleri arasında veya bunlarla birlikte Yönetim Kurulu üyeleri dışındaki yöneticiler arasında yönetim görevlerinin paylaşılmasıdır. Örnek vermek gerekirse; Şirket’in vergi ödemelerinin takibi üyelerden sadece birine verilebilir. Bu durumda anılan görevin ihlalinden ilgili üye veya yönetici sorumlu olacaktır. Belirtmek gerekir ki Yönetim Kurulu üyelerinin diğer yöneticiler üzerindeki gözetim ve denetim sorumluluğu hiçbir şekilde sona erdirilemeyecektir. Girişimcilerin en çok dikkat etmesi gereken konuların başında ise bu sorumluluk gelecektir.