Konuk yazarımız Nurettin Özdoğan, Divas Pırlanta Yönetici Ortağıdır.
Yukarıdaki fotoğraf dünyanın en zengin 4. Adamı (53.5 milyar USD, Forbes) Warren Buffet’e ait! Çok eski bir fotoğraf değil, zira Amerikalı ünlü gazeteci Arianna Huffington 4 Nisan 2012 tarihinde Warren Buffet’le bir görüşmesinde bu fotoğrafı çekmiş ve paylaşmış.
Dikkatinizi çektiyse ofis son derece sade, eski mobilyalara sahip, küçük bir oda görünümde. Oda da en çok dikkat çeken JVC marka tüplü bir televizyon. Gönül ister duvarda büyük bir LED-LCD televizyon olsun, rakamlar kocaman gözüksün.
Ancak gerçek şu ki Warren Buffet piyasaları bu tüplü televizyonda CNBC üzerinden takip ediyor. Ne blackberry, ne iphone, ne düzinelerce asistanlar, ne büyük ekranlar, uygulama yazılımları vs. var.
Kimine göre Warren Buffet’in bu tutumu cimrilik olarak değerlendirilebilinir. Ancak ezberin aksine yaşam tarzı olarak olduça mütevazi yaşam sürdüren birçok örnek var.
Örneğin, Buffet’i bu sene servetler liginde geçen dünyanın en zengin 3. insanı. Zara mağazalarının sahibi Amancio Ortega. (57 milyar USD, Forbes) Zara’nın patronu, Ortega, hiç bir yere röportaj vermeyen, fotoğrafını bile Google’da arasanız sınırlı bulabileceğiniz bir isim. Ortega, evine yürüyerek giden, yemekleri ofisinin karşısındaki küçük restorantta yiyen şahsına münasır bir karakter.
Türkiye gibi güçler mesafesi yüksek, hiyerarşik yapısal bir toplumda bu tür profiller alışılık değil. Lider algımız, masayı yumruğunu vurmak, karizmatiklik, güç ve şatafat çerçevesindeki ego üzerine daha bir baskındır.
Peki, gerçekte öyle midir, lider için ego olmazsa olmaz mıdır?
Jim Collins’in yazdığı iş konusunda gelmiş geçmiş en çok satan kitaplardan olan, “İyiden Mükemmel Şirkete” (Good to Great, 2001) bu konuda çok çarpıcı bir araştırmaya sahip.
Jim Collins’in 5 yılı aşkın 30’un üzerinde uzman tarafından kitap için yapılan, araştırma seçilen 30 yıl içindeki Fortune 500 şirketlerinden 1.435 şirketi analiz etmiş.
Kalıcı başarı sağlayan şirketlerle, bugün hayatta olmayan şirketleri kıyasladığında beklenmedik bir bulgu ile karşılaşmışlar.
Sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde, liderler şu sıfatlarla tanımlıdır: Karizmatik, masayı yumruğunu vuran, sert, çevresi tarafından korkulan, popüler ve egosu yüksek.
Jim Collins’in ekibi “İyiden Mükemmel Şirkete” araştırmasında kalıcı şirketlerin liderlerinin bu profile hiç uymadığını keşfediyor. Aksine bu liderler son derece alçakgönüllü, tevazu sahibi ve bitmez tükenmez bir kararlılığa sahip.
Ezberin aksine alçakgönüllü lider profili bütün ekibin tüylerini ürpertiyor, daha sonra ekip emin oldugunda bir kavram ortaya atıyor: ‘5. Düzey Liderlik’. Bu kavram, liderlerin yetenek ve kavramlarının beş farklı aşamasını temsil ediyor.
Araştırmaya göre, 5. düzey liderler, mesleki irade ile kişisel tevazunun paradoksal bir karışımına sahiptirler. Gayet hıslıdırlar, ancak bu hırsı kişisel olarak kullanmıyor, şirketlerine kanalize ediyorlar. Kendilerinden bir düzey altta olan 4. Düzey liderler de başarılıdır ancak sadece kendi dönemlerini düşünür, “Benden sonra tufan.” zihniyetine sahiptirler. Ancak 5. Düzey liderler, kendilerinden sonraki dönemi de düşünür. Dolayısıyla, sonrası için kendilerine halef seçip onu yetiştirirler.
5. Düzey liderler kendilerini ön plana atmaktan hoşlanmıyor, aksine geri planda kalmayı tercih ediyorlar. Bunun aksine kalıcı başarıya ulaşmamış aynı büyüklükteki karşılaştırma şirketlerin liderlerine bakıldığında, son derece kibirli ve ego sahibi karakter olduğu belirtiliyor. Bu kişilerin özellikleri, karşındakini dinlemeyen, ben-merkezci bir yönetime sahip, herşeyi bildiğini düşünen ve buna bütün hücreleriyle inanan, gazete ve televizyonların spot ışıklarından haz duyan bir yapıya sahip olmaları.
Gösteri atından çok yük beygirine benzerler 5. Düzey liderler. Verilecek karar ne kadar zor, yapılacak iş ne kadar çetrefilli olursa olsun, sonuna kadar götürme kararlılığındadırlar. O bakımdan ego ve kibirin frenleyici ve yanıltıcı etkisi onları yanlışa sürüklemez. Bol bol dinlerler, acaba derler.
Ortada bir başarı olduğunda şansa ve takımının iyi olduğuna, başarısızlık olduğunda da kendilerine bağlarlar. Daha açık bir ifadeyle ayna ve pencere meteforunu kullanırlar. Başarıyı paylaşmak için pencereden dışarı bakararak şans ve ekibini işaret ederler; “onlar sayesinde” diyerek. İşler yolunda gitmediği zaman ise aynaya bakarak kendilerini suçlarlar. Karşılaştırma şirketlerinin liderlerine bakıldığında durum tam tersidir; başarısız sonuçlar alındığında genellikle insanlara ve şansızlığa suç atılır.
Birçok efsane olmuş şirket, dışarıdan karizmatik ve meşhur bir CEO getirerek kendi sonlarına katkı sağladığını söylüyor Jim Collins.
Dünyanın en önemli başyapıt kitaplarından olan “İyiden Mükemmel Şirkete” birçok konuda tespitleri var, ancak yazar ve ekibinin en şaşkın bulgusu kalıcı şirketlerle egolu lider arasındaki negatif bağıntı.
Peki, neden ego liderlere kaybettiriyor?
2 temel nedeni var.
1) Röportajlar, konferanslar, medyanın spot ışıkları lideri gereksiz bir “başarılı “ moduna sokuyor. Lider, sahnenin verdiği başarı rolüne kendini fazla kaptırarak, sahici olmayan bir tatmin yaşıyor. Bu da işindeki başarılı olma tatmininden götürüyor. Disiplin kayboluyor.
2) Fazla ego, “Ben-bilirimcilik” aşılıyor. Bu da beraberinde kimseyi dinlememeyi getiriyor. Lider bir ego eşiğini aştığında başta ekibi olmak üzere çevresindekileri dinlememeye başlıyor. Ekip ise liderdeki “ben-bilirimcilik” tavrını bildiği için gerçekleri söylemekten çekiniyor. Kötü şeyleri liderden saklama moduna geçiliyor. Bir müddet sonra da iş işten geçiyor, işler yolunda gitmiyor.
Politikadan girişimciliğe kurumsal şirket yönetiminden aile şirketi yönetimine kadar liderliğin gerektirdiği noktalardan bu iki temel semptom belirgin olarak gözüküyor.
Girişimcilik de bu çok net gözüküyor. Özellikle Türkiye, Çin, Rusya, Hindistan, Latin ülkeleri gibi gelişmekte olan ekonomilerde artan girişimcilik kültürü, girişimcileri ‘rock star’ havasına büründürdü. Sistem henüz ‘fatura dahi kesmemiş’, genç girişimciyi göklere çıkartıyor, sanal bir başarı yüklüyor.
İnternet girişimciliğinde bu çok daha fazla maalesef. Maalesef diyorum çünkü giriş bariyerinin nispeten diğer sektörlere göre daha düşük olduğu ve milyoner olma öykü enflasyonunun yaşandığı bir sektörden bahsediyoruz. Nispeten diğer sektörlere göre ortalama iş ve hayat tecrübesi daha az olan başarısı ispatlanmamış internet girişimcileri kendini bir anda bulutların üstünde buluyor.
Sonra gelsin konferanslar gitsin röportajlar, binlerce twitter takipçileri vs. ister istemez var olan ego’nun daha da körüklendiği bir yola giriyor internet girişimcisi.
Ego, elbette olmazsa olmaz. Ancak ego’nun da bir eşik seviyesi var, bu seviyeyi geçtikten sonra ego kibire dönüşüyor. Kibir de liderin gerçeklerle yüzleşmesini engelliyor. Buradaki en önemli şey, ego’yu, daha doğrusu hırsı lideri olduğun kurum için kullanabilmek. Aynı Jim Collins’in tanımladığı 5. Düzey liderleri gibi.
Aksi takdirde sınırı aşmış ego ve kibir; girişimciyi, yöneticiyi sıfatı ne olursa olsun lideri hedefinden saptırıyor. Tıpkı hüzünlü aşk filminde kızın erkeğe hazince ve sessizce söylediği söz durumunu özetliyor bu insanların.
“Karda donmak üzeresin, uyumak tatlı geliyor, aslında ölüyorsun farkında değilsin.”