Konuk yazarımız Gülay Özkan, İstanbul bazlı GEDS danışmanlık şirketinin kurucusudur. Halen çalışmalarına NASA kampüsünde Singularity Üniversitesi'nde devam ediyor. @gulayozkan
Ray Kurzweil ve Peter Diamandis tarafından 2009 yılında kurulan Singularity Üniversitesi (SU) 35 ülkeden 80 kişiyi insanlığın en önemli problemlerine çözümler üretmek için Silikon vadisinde NASA Ames araştırma merkezine davet ediyor.
Bu sene benim de Türkiye’den tek kadın katılımcı olarak davet edildiğim bu yoğun program bazen bir sosyal deneyin içinde olduğumu bazen sokaktaki gerçekten koptuğumu hissettiğim olağanüstü bir yolculuğa dönüştü.
10 haftalık serüven
Üssel büyüyen teknolojilerin insanlığın en büyük sorunlarını çözebileceği tutkusu ile başlatılan programın asıl amacı; insanlığın en önemli sorunlarını üssel teknolojileri kullanarak 10 yıllık bir zaman diliminde 1 milyar kişinin hayatını iyileştirecek projeler üretebilmek.
Program iki bölümden oluşuyor. İlk 5 haftası yapay zeka & robotlar, bioteknoloji & biobilişim, nanoteknoloji & dijital üretim, ağlar & bilgisayar sistemleri, enerji & çevre sistemleri, uzay & fiziksek bilimler olmak üzere üssel büyüyen teknoloji alanlarında dünyanın en önemli isimlerinin ağırlandığı bir akademik program ile son teknolojiler ve dünyanın sorunları uzmanlar tarafından sunuluyor. Bizler de programa uzmanlık alanlarımızda verdiğimiz seminerlerle katkıda bulunabildik.
Ardından 5 haftalık süreçte takımların oluşturulup projelerin prototiplerinin üretildiği bir süreç geliyor. Bu sürecin sonunda projeler yatırım alanlar ağırlıklı Silikon vadisi’nde olmak üzere çeşitli ülkelerde şirketler kurularak hayata geçiriliyor.
Singularity Üniversitesi (SU) Labs bu programdan sonra gerek bu programda çıkan gerekse sonrada benim gibi mezunların kurdukları şirketleri dahil edebildikleri önemli bir inkubasyon oluşumu. Bu sene 35 ülkeden 27kadın ve 53 erkeğin katıldığı sürevenimizden 17 proje çıktı.
Network’ü ise benim düşündüğümün sınırlarını çokca aşacak kadar iyi bir seviyede. Singularity Üniversitesi CEO’su Rob Nail bana “Kimi isterseniz sizleri tanıştırabiliriz. Burası büyük adımların atılabildiği ve başarılı olabildiği bir yer” dedi
SU kültürü
Bu hafta programdan sonra burada isimlendirildiği hali ile – lineer hayatlarımıza döndüğümüzde adaptasyon sağlayabilmemiz için bir oryantasyondan geçiyoruz. Bunun temel sebebi de buradaki tecrübeyi bizzat deneyimlememiş insanlara anlatmakta çok zorlandığımız hem akılları hem de kalpleri açık insanlarla oluşturulan güven seviyesi çok yüksek ve çok üretken ideale yakın bir balonun içinde olmamız. 10 hafta boyunca öğlen yemeklerinde uzaya götürülecek 3D yazıcılar, sentetik et, kanserde erken teşhis gibi halan hayal aşamasındaki birçok konu “normal” konularımız haline gelince burada Silikon Vadisi’nde bile dışarı çıktığımızda adaptasyon sorunu yaşıyoruz.
Buradaki kültürde beni büyülüyen iki şey var: Birincisi bu çok başarılı insanların hayatlarının diğer alanlarında da başarabildiklerini görmek. İkincisi ise gerçek anlamda bir dayanışma kültürünün yaratılabilmiş olması.
Boş beyaz slayt
NASA kampüsünde bizi dünya çapında onlarca ünlü isim ziyaret etti. Bütün konuşmacılar birbirinden karizmatikti ama bazıları diğerlerinden daha karizmatikti. Astrobiyolog Chric Mckay bu çok karizmatik isimlerden biri. Chris hayatını güneş sisteminde başka canlılar aramaya adamış NASA kampüsünde siyah parmaklıkların ardındaki yüksek güvenlikli bölgede çalışan dünyaca ünlü bir isim.
Chris “başka canlılar arıyoruz ancak neyi aradığımızı iyi tanımlamamız lazım” diyerek açtığı konuşmasında Mars’a gönderilen mikroorganizmaları ve orada kurulması olası kolonileri anlattı.“Belki de aradığımız canlılar dünyada ve bizim bilmediğimiz bir formda da olabilir” dediği konuşmasının bir noktasında boş bir beyaz slayt açtı ve “bunu sizin için boş bıraktım. Belki yaratıcı fikirler verirsiniz ve araştırmamızda bize yeni bir yol açarsınız” dedi. Sınıfta bir kişi dışında hiç kimse astrobiyoloji konusunda bilgili olmadığını bilmesine ragmen.
İşte tam da bu an benim için NASA/Singularity’i hatta belki Silikon vadisini Türkiye’den ya da bildiğim diğer ülkelerden ayıran nokta oldu. İnsanların yargılama olmaksızın birbirlerinin fikirlerini öğrenme isteği. Ya da en tepedeki isimlerin bile kendilerini geliştirmek için hiç bir fırsatı kaçırmaması.
Chris McKay’ın boş slaydı benim için buradaki serüvenimin sembolü oldu. O ve O’nun gibi bütün başarılı isimlerin fikirlerimizi almak için gösterdikleri ilgi ve değer bu boş slayt ile daha da bir anlam kazandı. Türkiye’de herşeyden önce ihtiyacımız olan tam da bu.