Bir girişimin globale açılması sadece girişimcilerini ve yatırımcılarını değil o hizmetten yararlanabilecek kullanıcıları da yakından ilgilendiriyor. Örneğin tüm dünyada yüz milyonlarca kullanıcıya sahip Instagram, Zoom, YouTube vb. uygulamalar sadece bir ülke içinde sınırlı kalsalardı, hem milyar dolarlık değerlemeye ulaşamadıkları için girişimcileri ve yatırımcıları zararlı çıkacaktı hem de bu uygulamalardan yüz milyonlarca kullanıcı yararlanamayacaktı. Benzer şekilde bugün sadece Türkiye’de kullanılan teknolojik çözümlerin tüm dünyada yüz milyonlarca kişi tarafından kullanılması durumunda hem hissedarlarına hem de müşterilerine neler katabileceğini düşünmek bile heyecan verici. Bu nedenle de globale açılmak vizyoner bir girişimcinin ajandasında en önemli gündem maddelerinden birisi olmayı hak ediyor.
Global ekosistemdeki yerimiz
StartupBlink, her yıl ülke ve şehir bazında global startup ekosistemleri endeksi hazırlıyor. Ve ilgili ülke ve şehirdeki girişimcilik ekosisteminin global sıralamadaki yerini belirliyor. Listenin değişmez lideri tahmin edebileceğiniz gibi San Francisco. İlk onda ABD şehirleri dışında ise Pekin, Londra, Tel Aviv ve Moskova var. Türkiye’den ise İstanbul 69., Ankara 210., İzmir 384.sırada.
Grafik 1. Girişimcilik Ekosistemi En Fazla Gelişmiş Şehirler
Ülke ekonomimiz dünyada 20. sırada olmasına rağmen girişimcilik ekosisteminde maalesef 44. sıradayız. Bu da Formula 1 yarışlarındaki “pole pozisyonuna” göre geri sıralarda yarışa başlamak gibi bir şey. Çünkü ne kadar global bir ekosistemin içinde doğan bir girişimciyseniz o kadar globalleşmeniz kolaylaşıyor diyebiliriz. Örneğin Türkiye’de unicorn sayımız 4’e henüz ulaşmışken (Trendyol, Getir, Peak Games, Dream Games) 1,5 milyon nüfuslu olmasına rağmen girişimcilik ekosistem sıralamasında 13. sırada olan Estonya’nın unicorn sayısının 7’ye çıkmış olması iddiamızı kanıtlar nitelikte.
Ne kadar global bir ekosistemiz?
Girişimcilerin globalleşmesi için öncelikle yerli ekosistem aktörlerinin global bağlantılara sahip olması gerekiyor. StartupBlink gibi çok detaylı ölçüm yapmadan bile şu temel soruları sorarak girişimcilik ekosistemimizin ne kadar global olduğunu basitçe ölçebiliriz:
- Hızlandırma demo günlerimize yurtdışından kaç tane jüri katılıyor?
- Yıl içerisinde kaç tane yabancı yatırım fonu yetkilisiyle girişimcilerimizi bir araya getirebiliyoruz?
- Kaç tane girişimimiz yurtdışındaki kurumsal firmalarla satış görüşmesi yapabiliyor?
- Girişimlerimize yılda ne kadar yabancı fonlardan yatırım geliyor?
- Global hızlandırma programlarında Türkiye’den kaç tane mentor veya jüri yer alıyor?
- Önde gelen global startup zirvelerine Türkiye ekosisteminden yılda kaç konuşmacı davet ediliyor?
- Techcrunch, Tech.eu, Sifted.eu gibi global girişimcilik haber sitelerinde Türkiye ekosistemiyle ilgili kaç tane haber çıkıyor, kaç tane konuk yazarımız var?
- YouTube’da, Spotify’da girişimcilik üzerine İngilizce video veya podcast yayınlayan kaç tane influencer’ımız var?
Bu sorulara verdiğimiz cevaplar bizi ne ölçüde tatmin ediyorsa o ölçüde global bir ekosistem olgunluğuna erişiyoruz diyebiliriz.
Globalleşmekteki ana sorunumuz: İç pazar yeterli algısı
Türkiye girişimcilik ekosistemi içerisinde birçok girişimcinin ajandasında globalleşme olmakla birlikte aslında hayati bir aciliyette değil. Çünkü 85 milyonluk bir nüfus ve dünyanın 20. büyük ekonomisi olarak Türkiye oldukça büyük bir pazar. Dolayısıyla sadece iç pazarla bile önemli bir süre büyüme imkanı mevcut. Bu da herkes için iç pazar yeterli algısına neden oluyor.
Bu nedenle girişimler stratejilerini büyük ölçüde iç pazar dinamiklerine göre kuruyor. İç pazara göre bir ekip, iç pazara göre bir marka iletişimi vb. Bir süre sonra bakmışsınız ki tamamen Türkiye pazarına endeksli bir yapı oluşmuş ve kemikleşmeye doğru gidiyor. Daha sonra bu kemikleşmiş yapıyı dönüştürmek ve globalleştirmek oldukça zorlaşıyor. 1,5 milyonluk Estonya bizden daha fazla unicorn çıkarabiliyor. Çünkü başlangıçtan itibaren global doğmazlarsa ve bütün kurguyu globale göre yapmazlarsa kendi iç pazarlarıyla yaşama şansları yok. Tabi ki bu algı sadece girişimcilerde değil, maalesef ekosistemin diğer oyuncuları olan girişim ve hızlandırma merkezleri, yatırımcılar ve startup’larla çalışmak isteyen kurumsal firmalarda da var.
Zayıf Bağların Gücü nedir?
“Zayıf Bağların gücü” teorisi Amerikalı Sosyolog Mark Granovetter’ın ortaya koyduğu ve sosyal ilişkiler üzerine açıklamalar getirdiği bir teoridir. Granovetter öncelikle sosyal yerleşiklik kavramından bahsediyor. Yani ekonomiyi sosyal toplumsal ilişkilerden bağımsız ele almanın mümkün olmadığını söylüyor. Örneğin, iki kişinin veya iki kurumun arasındaki ilişkilerde hemşerilik, benzer bir arkadaşlık kulübü üyesi olma, aynı üniversiteden mezun olma gibi sahip oldukları sosyal ilişkilerden soyutlanarak salt bir ekonomik ilişkiden bahsetmek aslında mümkün değil. Dolayısıyla bu tarz sosyal ilişkilerden yararlanmanın yolunu bulmak çok önemli. Çünkü sizi birkaç sıfır öne geçirebilir.
Granovetter sosyal ilişkilerimizdeki bağları da ikiye ayırıyor: Güçlü ve zayıf bağlar. Güçlü bağlar, sizin akrabalarınız veya çok yakın arkadaşlarınızla olan ilişiklerinizdir. Bu bağlar yüksek güven ve ortak değerleri paylaşma özelliklerine sahiptir. Zayıf bağlar ise çok da samimiyetiniz olmayan eski bir okul arkadaşınız, aynı sitede oturup denk geldiğiniz selam verdiğiniz komşunuz, belki de iş yerinizdeki bir arkadaşınızın arkadaşı gibi bir şekilde tanışıklığınız olan ama çok da samimiyetiniz olmayan ilişkilerinizdir.
Granovetter’ın teorisine göre zayıf bağlar size güçlü bağlara göre çok daha fazla kapılar açabilir. Çünkü güçlü bağlarla bağlı olan kişiler muhtemelen aynı sosyal ve iş çevrelerini paylaştıkları için kesişim kümeleri oldukça büyüktür. Aynı çevredeki güçlü bağlarla bağlı kişiler benzer kişileri tanıyacak, benzer deneyimler kazanacak, benzer ilgi alanları, benzer iş alanları derken bir süre sonra birbirilerine farklı olarak sunabilecek pek bir şeyleri kalmayacaktır. Üstelik sürekli benzer kişilerle ilişki halinde olmak o ağdaki herkesi birbirine benzetip tek düze haline getirebilir.
Fakat zayıf bağlarla bağlı kişiler birbirlerinden oldukça farklı özelliklerde, farklı iş ve sosyal alanlarda ve çok çeşitlilikte olacaklardır. Bu nedenle herhangi bir konuda çözüme ihtiyaç duyduğunuzda bir anda geniş çeşitlilikteki bağlantı havuzundan aradığınız çözüme yardımcı olabilecek birisini kolaylıkla bulabileceksiniz.
Girişimcilik ekosisteminde Zayıf Bağların Gücü'nün önemi
Yenilikçi bir iş fikrinin, ürünün veya hizmetin çok geniş pazarlarda yayılabilmesi için uzun bir “sosyal mesafe” kat etmesine ihtiyacı var. Dolayısıyla bu kadar uzun bir yolu sınırlı sayıda olan güçlü bağlarla kat etmesi mümkün değil. Zayıf bağların gücünden yararlanmaya ihtiyaç var.
Tabii ki bir girişimin, olgunluğuna göre yararlanması gereken bağlar değişebilir. Fikir ve kuruluş aşamasında güçlü bağlar daha önemlidir. Zaten bu yüzden finansman kaynakları sayılırken ilk başta “family, fools, friends” sayılıyor. Örneğin yakın akrabanızın üst düzey yönetici olduğu bir kurumdan randevu almak veya firmaya ürün satmak çok daha hızlı gerçekleşecektir. Veya aynı okul mezunlar grubunuzdan yakın bir tanıdığınız hızlandırma programı yöneticisiyse programa kabul edilmeniz kolaylaşacaktır. Şüphesiz güçlü bağlarınızla sonuç almak çok daha kolaydır. Fakat sürdürülebilir olmaz. Çünkü girişiminiz büyüme aşamasına geçtiğinde zayıf bağlara olan ihtiyacınız artar. Bu aşamada geniş skaladaki bir kitleye erişmeye ihtiyacınız vardır. Daha fazla yatırımcıya sunum yapmak, daha fazla müşteriyle görüşmek daha fazla tedarikçiye ulaşmak gibi...
Girişimcilik ekosisteminde Zayıf Bağları nasıl oluşturabiliriz?
Girişimcilik ekosisteminde zayıf bağlar edinmek için birçok alternatif yöntem olabilir. Bunlardan en önemlilerini şu şekilde sayabiliriz:
Odak pazarı ve kitleyi belirlemek
Aynı anda birçok ülkede network oluşturmak pek mümkün değil. Bu nedenle belli ülke veya ülke gruplarına odaklanmak gerekiyor. Ayrıca ulaşmak istediniz hedef grupları da belirlemek önemli. Bunlar yatırımcılar, hızlandırma programları, kurumsal müşteriler vb. olabilir. Normalde doğrudan bu hedef kişilere ulaşmak çok uzun zaman alacaktır. Fakat bu hedef kitlenin temasta bulunduğu ekosistemdeki çeşitli aktörlerle zayıf bağlar geliştirip daha sonra bu kitlelere ulaşmak daha kolay olacaktır. Burada nereden başlayacağız çok önemli değil. Hedefiniz ve mevcut bağlantılarınız eşliğinde ipin ucunu nerden yakalarsanız düğümü oradan çözmeye başlamanız daha mantıklı.
Örneğin üniversiteden bir arkadaşınız sizin de hedef ülkeniz olan İspanya’da MBA programına gitmiş olabilir. Onun sayesinde ilgili üniversitenin kuluçka merkezi yöneticisiyle çok kolaylıkla temas kurabilirsiniz. Veya Linkedin’deki bir bağlantınızın uluslararası bir şirketin İnovasyon biriminde çalışmaya başladığını gördünüz, o firmaya sunum yapmak için randevu almanız daha kolay olacaktır. Bu zayıf bağlantılarınız ne kadar çoksa erişim kabiliyetiniz de o derece artacaktır.
Konuşma ingilizcesi için pratik çözümler bulmak
Global ilişkiler kurmanın temeli iletişime dayanıyor. Dünya’nın en önemli dili İngilizce ve dolayısıyla yazılı ve sözlü olarak İngilizce iletişim becerisine sahip olmak çok kıymetli. Fakat maalesef İngilizce öğrenimi ülkemizin kanayan yarası. Önde gelen liselerde ve üniversitelerde okunmasına rağmen alınan İngilizce eğitimler insanları bir türlü konuşturmayı beceremiyor. Halbuki girişimcilik ekosisteminde ister girişimci olun ister hızlandırma merkezi yöneticisi, isterse kurumsal inovasyon yöneticisi global ilişki fırsat oluştuğunda anında iletişime geçebilmelisiniz. Bu nedenle konuşma İngilizceniz zayıfsa birkaç ayda ilerletebilecek çözümler bulmalısınız. Bunun için son yıllarda pratik İngilizce eğitimi sunan Educall, Konuşarak Öğren gibi oldukça başarılı girişimler var. Temel İngilizceniz varsa 1-2 ayda bile hızla konuşma İngilizcenizi güçlendirmenizi sağlıyorlar. Bir de bu konuşma eğitimlerini girişimciliğe özel paketlere dönüştürebilirlerse ekosisteme büyük fayda sağlanır.
İngilizce içerik üretimi ve Global Startup Influencer’ları yetiştirmek
Yurtdışında bağlantı oluşturabilmek için Türkiye ekosistemiyle ilgili ve doğrudan kendinizle ilgili İngilizce içeriklerin olmasına çok fazla ihtiyaç var. Ancak bu sayede yurtdışında kişi ve kurumlar Türkiye’deki girişimcilik dünyasının aktörleriyle ve sizinle tanışmaya yönelik ilgileri uyanabilir.
İngilizce olarak yayınlanacak makale, rapor, video veya en azından sosyal medya paylaşımları bile fayda sağlayacaktır. Çünkü yabancı kişi ve kuruluşlarla temasa geçtiğinizde hakkınızda bilgi edinebilecekleri içeriklerin olması sizi daha güvenilir kılacaktır.
Türkiye’de son yıllarda birçok startup influencer’ları ortaya çıkmaya başladı. Fakat birkaç istisna dışında Türkçe olarak yayın yapıyorlar. Türkiye girişimcilik ekosisteminin tanınması için en önemli kişiler startup influncer’larımız. Çünkü başka ekosistemlerdeki farklı aktörlerle temas etme ve dolayısıyla en fazla sayıda zayıf bağ üretme kapasitesi influencerlar’da.
Online tanışmalar
Farklı ülkelerle iletişim geliştirmek için o ülkelerin ziyaret edilmesi, görülmesi, gezilmesi muhakkak çok değerli. Çünkü o ülkelerin kültürünün yerinde hissedilmesi ve yüz yüze temaslar ilişkilerin samimiyetini çok hızlı arttırabiliyor.
Fakat yerinde ziyaretler için bütçe ve zaman oluşturabilmek çok kolay değil. Ayrıca pandemi nedeniyle bir süredir yüz yüze görüşmeler ve ziyaretler de yapılamıyor. Bunun yerine zoom vb. online toplantı uygulamalarıyla her yere kolayca bağlanabiliyoruz. Böylece dünyanın dört bir yanındaki tanışmak istediğimiz kişilerle çok kolaylıkla görüşmek ve tanışmak mümkün. Bu fırsatlardan yararlanarak farklı ülkelerdeki bağlantılarla bol bol online görüşmeler yaparak samimiyeti ilerletebiliriz.
LinkedIn’den aktif yararlanmak
Sınır ötesi iş bağlantıları kurmanın en önemli araçlarından birisi LinkedIn. Sizinle bağlantısı olmayan kişiler bile, bir arkadaşınızın sizinle ilgili post’unuzu, yorumunuzu, beğeninizi görüp sizden haberdar olabiliyor. Oldukça üstel hızda artan bir tanınırlık sağlayabiliyor. Bu nedenle zayıf bağlar oluşturabilmek için en kısa vadeli çözüm LinkedIn’i çok aktif kullanmak. LinkedIn bu kadar büyük iletişim faydası sağlamasa Türkiye’nin en zengin iş adamlarından Murat Ülker işini gücünü bırakıp her hafta LinkedIn’de yazılar yazıp, paylaşımlar yapmazdı.
Sonuç
Dünya çapında başarılı bir iş yapabilmek için global olarak geniş bir ağla iletişim içinde olmaya ihtiyacımız var. Özellikle de teknoloji girişimciliği alanında bu ihtiyacı çok daha fazla hissediyoruz. Bu nedenle de Zayıf Bağlar'dan oluşan zengin bir ilişki network’üne sahip olmayı hedeflemeliyiz. Güçlü bir network’e sahip olmanın doğrudan maddi bir değeri olmasa bile bu aslında bir sosyal sermaye. Doğrudan alınan satılan bir meta değil ama birçok ticari işlemin katalizörü durumunda. Bununla birlikte bir yandan networking’e gereken önemi verirken diğer yandan da networking’e kendimizi kaptırıp ana iş görevlerimizi de aksatmamaya dikkat etmeliyiz.