Yaklaşık 3,5 yıl önce ilk pasaport başvurumu yaptığımda "digital göçebe" olmaya doğru ilk adımı attığımın farkında değildim. San Francisco'ya doğru tek yön bir biletim ve uzaktan çalışmaya ikna ettiğim bir müşterim vardı. O zamanlar içine girdiğim durum sadece birkaç aylık bir macera gibi görünüyordu ama şimdi dönüp baktığımda aradan 3 koca yıl geçmiş.
Her yerde "digital nomad oldu, dünyayı geziyor" başlıklarını görüyoruz. Özellikle yurt dışında teknoloji dünyasında çok popüler bir gündem maddesi "digital nomad" başlığına kendimden yola çıkarak bir kapı aralamak istiyorum. Yorum olarak merak ettiğiniz soruları da sorarsanız konuyu çok daha fazla genişletebiliriz.
Digital Göçebe kimdir?
"Dijital evsiz - dijital göçebe" olarak Türkçe'ye çevirebileceğimiz digital nomad, fiziksel olarak bir yere bağımlı olmaksızın sürdürülebilir bir iş modeli geliştirmeyi başarmış kişilerdir. En azından benim tanımım böyle çünkü sürdürülebilir olmayan bir iş modeliyle bu şekilde yaşamak pek olanaklı değil.
Freelance olarak çalışanlar dijital göçebe olabilir belki ama genel olarak dijital göçebe olmak için freelance çalışma zorunluluğunun olmadığını da belirtmekte fayda var. Özellikle yurt dışında bir çok firma, çalışanlarına uzaktan çalışma fırsatları da sunuyor ve bu kişiler dijital göçebe olarak dünyanın farklı yerlerinden düzenli olarak işlerini devam ettirebiliyorlar. Yani, dijital göçebe dediğimiz kişi, fiziksel olarak bir yere bağlı olmadan da belirli bir mesaiye bağlı olarak ve gayet tabi ki zaman ve mekan bağımsız da çalışabilir. Bu seçeneklerden en güzeli bence zaman ve mekandan bağımsız çalışabilme imkanı.
Dijital göçebe ne yapar?
Dijital pazarlama yapar, yazı yazar, tasarım yapar, çeviri yapar, kod yazar, ürün geliştirir, proje yönetir, fotoğrafçılık yapar, öğretmenlik ve daha bir çok farklı şeyi yapabilir bir dijital göçebe. İnternet teknolojileri dünyayı öyle farklı bir yer hale getirdi ki artık bir fizyoterapist, radyolog veya öğretmen bile dijital göçebe olarak hayatına devam edebilir. İletişim kanallarının olduğu yerde tek engel, öncelikleridir ve bence bunun dışında kalanlar bahanedir.
Dijital göçebe işini nasıl yapar?
Dijital göçebenin atar damarı internettir, kalbi ise bilgisayarıdır. Bunlar olmadan hiç bir şey yapamaz. Yani eğer dijital göçebe olarak yaşamak istiyorsanız her gittiğiniz yerde önceliğiniz internet bağlantısı (elektriğin olmadığı bir yere gitmeyi düşünmüyorsanız tabi) ve bilgisayarınızın güvenliğidir. Her şeyi buluta atıp, her dosyaya her yerden ulaşmak mümkün ama inanın insanın kendi bilgisayarı gibisi yok. Tabi bir de akıllı telefon genelde dijital göçebenin her şeyi oluyor çünkü hareket halinde de her şeye erişim ve kısmen yönetme imkanı bulunuyor.
Gelelim benim hikayeme. Yaklaşık 3 yıl önce başladığım bu seyahat macerasını bir gezgin gibi "Türkiye'ye dönmeden" değil de daha aralıklı olarak yapıyordum 3 ay öncesine kadar. ABD'de geçen 7 ay sonrasında Çek Cumhuriyeti, Almanya, Hollanda, İran, Tayland, Kamboçya derken birçok farklı kültürü tanıma fırsatı buldum ve bunu biraz daha uzun soluklu hale getirmeye karar verdim. Bu geziler ortalama birer aylık geziler oluyordu ve bu sırada işlerimi yönetmek pek de zor olmuyordu. En büyük zorluğu İran'da kısıtlı internet bağlantısı yüzünden yaşamıştım.
3 ay önce ise uzun soluklu bir yola koyuldum ve o zamandan beri sırasıyla Fas, Mısır, Malezya, Tayland, Laos ve Myanmar'da gezindim ve şu anda bu yazıyı size Japonya'dan yazıyorum.
Yaklaşık iki yıl önce "dünyanın en minimalist kafesi" listesinde görmüştüm bu kafeyi. Şu anda içinde oturmuş kahve içiyorum. 😊 pic.twitter.com/DxHyZaClhb
— Burak BUDAK (@burakbudak) August 10, 2017
Şu anda farklı iş kollarında dijital pazarlama alanında hizmet verdiğim 3 müşterim ve yazar olarak çalıştığım Webrazzi ve birkaç ay önce yayına aldığım, gezilerimi yazdığım seyahat blogum bulunuyor. İstanbul'da yaşayan ve sürekli çalıştığım bir de iş arkadaşım var. Çok yoğun bir iş koşturmacasının içerisinde olduğum söylenemez ama zaten amacım da buydu, sürdürülebilir ve keyifli bir model geliştirebilmek. Dünyanın en güzel yerinde bile olsanız sabah akşam çalışıyorsanız pek bir anlamı yok diye düşünüyorum. Bu nedenle biraz daha "gezgin" gibi takılıyorum ama tabi ki bu da tamamen bir tercih meselesi.
Dijital göçebe olmanın güzellikleri neler?
Bu konuyu şöyle açıklamak istiyorum. Buğra ile bu konuyu konuştuğumuzda Laos'taydım, ilk başlığı attığımda Myanmar'daydım ve şu anda Japonya'da bu yazıyı tamamlıyorum. Eğer benim gibi bir yerde uzun süre yaşamaktan sıkılan bir yapınız varsa bu şekilde yaşamak oldukça keyifli. Uzun süre bir yerde yaşamak problem değilse sizin için o zaman da çok keyifli çünkü örneğin Türkiye'de kış ayları yaşanırken siz deniz kenarında bir yerde yaşıyor olabilirsiniz veya Türkiye'de yaz ayları yaşanırken dünyanın başka bir yerinde serin serin yaşıyor olabilirsiniz.
Tamamen yaşam tarzınızla ilgili bir durum. İstediğinizi yapabiliyorsunuz. Benim fotoğraf çekmek gibi bir hobim olduğu için genelde rotamı güzel fotoğraflar çekebileceğim ve bu sırada da ülkenin kültürünü, yemeklerini tanıyabileceğim yerleri tercih ediyorum.
Dijital Göçebe olmanın iyi yanları:
- Dünyayı gezme fırsatı. Bu madde bile tek başına yeterli bence! Tabi ki gezmeyi seviyorsanız.
- İstediğiniz yerden çalışma özgürlüğü.
- Gereksiz toplantı ve görüşmelerden kurtulma. Gün içinde size kalan saatleri gördükçe şaşıracaksınız.
- Yeni yerler, yeni insalar ve yeni şeyler öğrenme fırsatı.
- Daha iyi standartlarda, daha ucuz ülkelerde yaşama fırsatı. (Standartları kendiniz belirleyebiliyorsunuz)
- Yeni yetenekler kazanma fırsatı. (Size o kadar çok zaman kaldı, değerlendirmemek olmaz.)
Dijital göçebe olmanın kötü yanları neler?
Her güzel şeyin zor yanları bulunuyor tabi ki, hele ki dünyayı gezerken bir yandan da çalışmak zorundaysanız! Her tanıştığınız kişi bir yandan size ne kadar özendiğini söylese de bir o kadar da çalışmadan dünyayı gezebilen insanlarla tanışacaksınız. İşte siz de onları kıskanmaya başlıyorsunuz bir süre sonra. Gerçek zorluklara gelecek olursak :
- Gideceğiniz yere ilişkin internet konusunu önceden ayarlamanız gerekiyor. Her interneti olan yer maalesef size çalışma koşulu sağlayamıyor.
- Gittiğiniz her ülkede yeni bir kültür, yeni yemekler ve yeni yataklara alışmak sandığınızdan daha zor bir şey. Hele ki bazı şeylere alerjiniz veya takıntılarınız varsa bu yaşam tarzı sizin içni bir işkenceye dönüşebilir.
- Yerel zaman farkı dolayısıyla müşterilerinizle yapacağınız görüşmeler, mailleşmeler ve daha bir çok şey, sizin uyku saatlerinizle çakışabilir. Genelde özgür olduğunuz için bu büyük bir sorun olmayabiliyor fakat geceyarısı 03:00'de uyanıp Skype toplantısı yapıp uyuduğumu bilirim. (:
- Çevrenizdeki kişileri güzel bir günün ardından eğlenmeye giderken siz çalışmak zorunda kalabiliyorsunuz. Özellikle seyahat bloggerları ve YouTuberlar (bu işleri yaparak hayatını idame ettirenler) bu konuda çok zorluk çekiyor çünkü her gün yeni bir şeyler üretmek ve bu ürettiklerini aynı gün paylaşmak ciddi bir disiplin gerektiriyor.
- Her ülkede internet paketi almanız gerekiyor ve bu durum bazı ülkelerde sorun olabiliyor. Aynı şekilde güzel bir adaya gidip zaman geçirmek isteyebiliyorsunuz fakat orada elektrik ve internet sorunu olabiliyor yine.
- Yemekleri özlüyorsunuz. (Bana özel bir durum olabilir.)
- Bazı ülkeler aşırı derecede pahalı. Şu anda bulunduğum Japonya gibi. Bu durumda planlamanızı iyi yapmanız gerekiyor.
- Yollarda başınıza gelen olumsuzluklar omuzlarınıza normalden fazla bir yük bindirebiliyor. Eğer yalnız yaşıyor ve geziyorsanız bu durumda her şeyi tek başınıza yükleniyorsunuz.
Dijital göçebe olarak hayatını sürdürebilmenin ilk aşaması bence gerçekten "istemek". Herkese çok eğlenceli, farklı ve havalı görünse de herkesin yaşayabileceği bir yaşam tarzı olmadığını çok net söyleyebilirim. Sanıldığından çok daha organize olmalı hem eğlence hem de işi bir arada götürebilmelisiniz. İki durumun da biraz abartılı olması durumunda ya bulunduğunuz şehirde takılıp kalırsınız ya da müşterilerinizden olur ve dönüş yapmak zorunda kalırsınız.
Peki ortalama bir günün nasıl geçiyor?
Yaşam tarzınıza ve mesleğinize bağlı olarak çok değişkenlik gösterebilen bir durum bu. Benim çalışma tarzım ve iş yoğunluğum doğrultusunda bir günümü şöyle özetleyebilirim:
- Sabah ilk iş olarak e-postalar ve sosyal ağları kontrol ediyorum.
- O gün mutlaka yapılması gerekenleri en önemli olanından en önemsiz olana doğru listeliyorum.
- Kahvaltı gibi rutinleri yaptıktan sonra çalışmak için bir kafe arıyorum ve genelde her gün farklı bir yer bulmaya çalışıyorum.
- Oturup çalışmaya başlıyor ve listemi tamamlamaya çalışıyorum. Ekip arkadaşımla görüşmem gereken bir konu varsa genelde e-posta aracılığıyla veya WhatsApp'tan iletişimi sağlıyoruz. İtiraf etmem gerek o kadar az görüşüyoruz ki. :) İşinde iyi insanlarla çalışmanın önemi burada devreye giriyor. (Bazı işlerim için de Trello kullanıyorum. Bunun dışında bir iş yönetim aracını aktif olarak kullanma ihtiyacım olmadı.)
- Her gün uzun bir yürüyüş rotası çıkarmaya çalışıyorum ve en az 10 km yürümeye çalışıyorum. Bu sırada bilgisayarım ve fotoğraf makinam her zaman yanımda oluyor ve genelde akşam saatlerine kadar gezip fotoğraf çekiyorum.
- Her gün en az 1 yabancıyla tanışmaya çalışıyorum ve genelde ya yemek yerken ya da fotoğraf çekerken tanışıyorum birileriyle. Cevabını kendim aradığım bazı sorular var ve o soruları sorduğum bir rutinim var. Mümkün olduğunca farklı insandan cevap topluyorum. (Belki bir gün yayınlarım diye videolarını da kayıt altına alıyorum.)
- Akşama doğru tekrar oturup e-posta vs kontrolleri yapıp sosyal medyada gün boyunca çektiğim fotoğraf ve videolardan bir hikaye serisi ve 1 fotoğraf paylaşıyorum. Evet, Instagram hesabıma gereğinden fazla önem gösteriyorum. (:
- Pek parti insanı olmadığım için akşam saatlerinde de genelde kendi bloguma ve/veya Webrazzi'ye zaman ayırmaya çalışıyorum. Bunu henüz rutine oturtabildiğimi söyleyemem. Gezi bloguma göre hala Fas'tayım!
Genelde bu rutini sağlamaya çalışıyorum fakat gereğinden fazla hızlı şehir/ülke değiştirdiğim için yollarda geçen zamanlar bu rutini bozuyor. Rutini bozan bir diğer şey de fırsat bulduğum zamanlarda yaptığım tırmanışlar ve dağ yürüyüşleri. Bazen 8-9 saatlik rotalar olduğu için tüm günü etkileyebiliyor fakat bunları da genelde önemli bir işimin olmadığı zamanlara denk getirmeye çalışıyorum. Yurt dışında olmanın en büyük avantajı olan saat farkını da çok iyi kullanmaya çalışıyorum.
Farklı alanlarda çalışan göçebe arkadaşlar da günlük rutinlerini yorum olarak yazarlarsa birçok kişinin kafasındaki soru işaretleri kalkmış olur.
Sonuna kadar göçebelik mi?
Yarının ne getireceği hiç belli olmaz. Şu anda Japonya'dan sonrası için bir uçak biletim ve hatta bu akşam kalacağım otel dışında bir rezervasyonum bile bulunmuyor. Biraz daha spontane gelişmesini seviyorum çünkü böylesi daha heyecanlı oluyor benim için. Hala görmek istediğim, fotoğraflamak istediğim ve yaşamak istediğim "an"lar var bu nedenle şimdilik gezmeye devam ediyorum.
Daha önce de söylediğim gibi dünyanın herhangi bir yerinde çalışabilirim. Bu gerçekten büyük bir lüks. Aynı şekilde bu yer bazen "ev" dediğin yer de olabilir. Yaşadıklarını sindirmek, dinlenmek veya başka planlar yapmak için eve dönebilirsin, bunda yanlış bir durum yok.