Konuk yazarımız Matt Oğuz, Venture-Science'da Kurucu Ortak olarak görev yapmaktadır.
20 yılı aşkın bir süredir yaşadığım Amerika’da deneyimlerim ve gördüklerim tabii ki Türkiye’den çok farklı. Girişim ve yatırım dünyası bir yarışsa içinde yaşadığım Silikon Vadisi bunun olimpiyatıdır. Zekânın, çalışmanın, kabiliyetin, bilginin, ve kapitalin en yüksek olduğu yerdir. Tabiri caizse burada başarmak her babayiğidin harcı değildir.
Buraya her yıl dünyanın her yerinden akın akın insanlar gelir ve buranın büyüsünü öğrenmek isterler. Bir çoğu 'outlet shopping' yapıp ülkesine geri dönüyor. Peki Silikon Vadisi'nin büyüsü nedir? Bu büyüyü çeşitli şekillerde anlatmak mümkün ve bana hep şu soruluyor;
Türkiye ekosistemi nasıl gelişir, biz nasıl vadiye ulaşırız, nasıl geçeriz?
Bunlar üzerinde anlatılıp yazılacak çok uzun, kimi zaman da teknik sorulardır. Her disiplinde olduğu gibi burada da işin temelinden, yani 'fundamental'lardan başlamak lazım. Girişim dünyasının fundamental'ı da 'güven'. Bu soyut kavramı şu veya bu şekilde anlatmak, öğüt vermek kolay. Fakat gelin işin özüne bakalım biraz.
Silikon Vadisi'nin temel şartı: 'güven'
Güven veya itimat, Arapça kökenli, dayanak kabul etme, direk, sırtını dayama manasına gelen “amut” kelimesinden türemiş bir kelimedir. İngilizcesi olan 'trust' ise Almanca kökenli olup, bir şeyi güçlü kuvvetli yapmak, korumak, destek olmak manalarından gelmektedir.
Avrupa’da güven, azar azar oluşur. Gelişim de onun gibi azar azar olur. Yapılan bir yola veya şehre yavaş yavaş gelişmeler eklenir. Amerika’da ise bunların hepsi birden bire olur. Bir yolu, kısa bir surede yaparlar, eski binayı yıkıp, yenisini yaparlar. Ekipler bir araya geldiğinde, hemen birbirlerine güvenirler, sırtlarını birbirlerine dayarlar ve o şekilde çalışırlar. O yüzden Amerika’da bir firma “disruptive” olarak patlama yaparken, Avrupa’da ise yavaş yavaş, zaten olan bir şeyi geliştirmeye çalışırlar.
Türkiye'de birbirimize ne kadar güveniyoruz?
Türkiye’ye bakacak olursak, Amerika’ya daha yakın olduğumuzu görürüz. Bir evi, yolu, isi yapmaya çok sabrımız yoktur, hemen yapalım, olsun isteriz. Onu da elimizdeki imkanlar ne ise o nebzede yaparız. Yani işin özünde, yapma kısmında bir problemimiz yok. Zeka ve çalışkanlıkta da bir sorun yok. Az olan maalesef güven.
Silikon Vadisinde bir girişim kurulduğunda 3 mühendis bir araya gelirler ve hemen iş bölümü yaparlar. Ticarete kafası daha yatkın olan işin 'business' kısmına bakar. Para bulur. Yatırımcılarla konuşur. Yatırımcılar fikrin olabilirliğine, problemin büyüklüğüne, çözümün etkililiğine, ulaştığı erken traction’a, takımın kabiliyetlerine ve pazarın büyüklüğü, mevcudiyeti gibi konulara bakarlar. Güven kısmını da şöyle düşünürler. Bunu ortadaki risk faktörlerinden sayarlar. Bunlar paramı alır kaçar mı değil de, bunlar paramı ne kadar hesaplı kullanırlar diye sorarlar. İkisi çok farklı bakış açılarıdır.
Bizim stratejimizde de yatırım kriterlerimiz bu risk faktörlerini ölçmeye dayanır. O zaman 'ya param batarsa' diye anksiyete yaşamak yerine, 'paramın batma olasılığı nedir, eğer çıkarsa alacağım geri dönüş ne olur?' şeklinde sormak daha manalıdır.
Güven oluşturmak için önce orta yerde bir somut şey olması, yani bir direk dikilmesi lazımdır. Girişim dünyasında bu, yapacağımız işlerdir. İş bölümüdür. Üzerimize aldığımız işlerin zamanında bitirilmesidir. Güven konusunu değerlendirdiğimizde ortadaki işin yapılıp yapılmadığına bakmak lazımdır. Amaçlarımıza ulaşmak için nasıl bir yol çizdik, nasıl iş bölümü yaptık, hangi kaynakları seferber ettik ve sonucu ne oldu?
Girişimlerde kaynakların en önemlisi zamandır. Eğer zamanımızı o işe tam vermez isek, sonuç alamayız, ve güven incinir. Bir işi yapacağız dedi isek başka işle uğraşmamamız lazım. Bir iş üzerinde çalışıyor isek bu işin firmaya ve hissedarlarına, ki bu hissedarlar hem çalışanları, hem kurucu ortakları hem de yatırımcıları olacaktır, direk veya endirekt ne faydası veya zararı olacağını düşünmemiz önemlidir. Mesela, üretilen teknoloji firmaya aittir. Alıp başka yerde kullanamayız. Ne olur ne olmaz diye yazdığımız kodun kopyasını saklamayı düşünmemek lazımdir. O kod, firmaya aittir. Sırtımızı dayayacağımız direkt girişimimiz olmalıdır. Vadideki sistem budur.
Ülkemizde güven mevhumunun az olduğunu görüyoruz ama bir başka açıdan baktığımızda, güven kelimesi ile sevgi kelimesini yan yana görürüz. Türkiye’deki sevgiyi dünyanın başka yerlerinde görmek çok zordur. Yaşadığımız sıkıntılar ne olursa olsun, birbirimize sevgimiz sonsuzdur, değil mi? Yazar Paolo Coelho diyor ki “Sevilen kişiye güvenmek daima iyi sonuç verir”. O zaman güvenelim, hem kendimize, hem yaptığımız işe, hem de çevremize.
Görsel Kaynak: Shutterstock