Konuk Yazarımız Aslıhan Güreşcier, Zenium Technology Partners Türkiye Ülke Müdürü olarak görev yapıyor.
Günümüzün küresel ve rekabetçi iş dünyasında veri, “bu yüzyılın petrolü” olarak görülüyor. Tüm sektörler, çeşitliliği ve hacmi hızla artan verilerini en doğru ve etkin şekilde yönetme zorunluluğu hissediyor. Gün geçtikçe büyüyen veri hacminin güvenli ve maliyet odaklı bir şekilde depolanması ve verilere anlık erişim sağlanması tüm sektörler için hayati önem taşıyor. Bu nedenle şirketler hem kendi işlerine odaklanmak, hem de maliyet avantajı sağlamak için verilerini gün geçtikçe daha fazla bulut servis sağlayıcılara emanet ediyorlar.
Ancak bulut bilişim söz konusu olduğunda şirketler için en önemli nokta, verilerini emanet ettikleri sağlayıcıların güvenilirliğinden, hayati önem taşıyan verileri depolayan altyapının sağlamlığı ve güvenliği, verilerin kesintisiz erişilebilir olacağından emin olmak. Altyapıda gerçekleşecek en ufak bir aksaklık, bir bulut servisinin tamamen çökmesine sebep olabilir, kritik iş süreçlerini ve genel olarak işletmenin tümünü ciddi zarara uğratabilir. Bu nedenle veri merkezleri, işletmeler için hiç olmadığı kadar önemli bir hal alıyor.
Ülkemizde son dönemde üst seviye ve sürekli olarak büyüyen BT altyapılarına duyulan ihtiyaç her geçen gün daha da artarken, son yıllarda giderek önem kazanan ve yaygınlaşan bulut bilişim hizmetleri de kurumların veri merkezi taleplerini artırıyor. Bölgesel bir finans merkezi olma yolunda hızla ilerleyen İstanbul ve çevresine, veri merkezi hizmetleri alanında her geçen gün daha fazla talep geliyor. Özellikle bankaların, birincil ve yedek veri merkezi gereksinimlerini karşılamak için veri merkezi stratejilerini gözden geçirdiklerini ve dayanıklı dış kaynak çözümleri aradıklarını görüyoruz. Türkiye veri merkezi pazarı, Brezilya, Kolombiya ve Arjantin’le beraber dünyada en hızlı büyüyen 5 pazardan biri olarak dikkat çekiyor. Ancak gelişmelere rağmen Türkiye’de kaliteli veri merkezi eksikliği dikkat çekiyor. Londra’da bugün yaklaşık 278.000 metrekare sunucu barındırma hizmeti sunulan alan bulunurken Türkiye’de bu rakam yaklaşık 12.000 metrekare. Ülkemizde barındırma hizmeti anlamında yaklaşık 30 veri merkezi bulunuyor. Bunların yüzde 60’ı İstanbul ve çevresinde yer alıyor. Ancak yerel ve uluslararası sağlayıcılar tarafından işletilen bu veri merkezleri çoğunlukla 1000 metrekareden düşük kapasiteye sahip, pazar ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamayacak kadar küçük ve çok azı uluslararası standartları karşılayabiliyor. Türkiye gibi sıklıkla elektrik kesintilerinin yaşandığı ve coğrafi konumu gereği deprem ve sel gibi doğal afet riski hayli yüksek olan bir ülkede, kaliteli veri merkezi tesislerinin az olması çok ciddi bir güvenlik açığını beraberinde getiriyor.
Zenium Technology Partners'ın Dynamics Research’e yaptırdığı Büyüme, Risk ve Bulut Yönetimi Araştırması, önümüzdeki dönemde şirketlerin veri merkezi hizmetleri konusunda daha fazla dış kaynağa yöneleceğini ortaya koyuyor. İngiltere, Almanya ve Türkiye’de araştırmaya katılanlar arasında veri merkezi operasyonlarının bir kısmını halihazırda dış kaynaktan temin eden her 3 şirket yöneticisinden 2’si, veri merkezi operasyonunu kendi içinde yöneten her 3 şirket yöneticisinden de 2’si, doğal felaketlere karşı riski azaltmak için daha fazla dış kaynağa yönelmeyi planladığını belirtiyor. Türkiye, yüzde 64 oranla, bu konuda en ön sırada yer alıyor.
Türkiye’nin kritik gerçeği deprem, veri merkezleri için kritik konuların başında geliyor
Gelişmekte olan pazarlara yönelik veri merkezi danışmanlık hizmeti sunan Unisonius adlı şirketin yayınladığı araştırmaysa, Türkiye’de İstanbul ve çevresinde yoğunlaşan çoğu veri merkezinin deprem ve sel gibi doğal felaketlere hazırlıklı olmadığını gösteriyor. Araştırmaya göre bu durumun temel sebeplerinden biri; Türkiye’deki işletmelerin, kritik önem taşıyan bu ortamların nasıl inşa edilmesi gerektiği konusunda uzmanlığa sahip olmamalarına rağmen, konunun uzmanı olan operatörlerden hizmet almak yerine, kendi kurdukları veri merkezlerini tercih etmeleri.
Dynamics Research’ün Türkiye, Almanya ve İngiltere’de yaptırdığımız Büyüme, Risk ve Bulut Yönetimi Araştırması da her 2 işletmeden 1’inin, veri merkezi operasyonunu doğal felaketlere karşı dayanıksız binalarda yürüttüğünü ortaya koyuyor. Araştırmaya göre deprem gibi doğal felaketlerden etkilenen veri merkezleri, şirketlere tek seferde 2 milyon liraya kadar yükselebilen bir maliyet tablosu çıkarıyor. Her 2 şirketten 1’i geçtiğimiz 10 yıl içinde veri merkezi operasyonlarının deprem gibi doğal felaketlerden ortalama 2 yılda 1 etkilendiğini belirtiyor. Türkiye yüzde 65’lik oranla 3 ülke arasında bu sorunu en fazla yaşayan ülke. Ancak araştırma sonuçları, şirketlerin en değerli varlıkları olan ‘bilgi’ ile kumar oynadıklarını da gözler önüne seriyor. Veri merkezi operasyonunu dış kaynak kullanımı ile yürüten şirketler, seçim yaparken lokasyon ve bina dayanıklılığı konusunda yeterince titiz davranmadıklarını itiraf ediyor. ‘Yetersiz’ ve ‘uzman olmayan’ çözüm ortağı seçimi yapan şirketler, veri merkezi işini kendi içinde halleden şirketlere göre iki kat daha fazla doğal felaket kaynaklı aksaklık yaşadığını belirtiyor. Veri merkezi işini kendi içinde halleden şirketlerin son 10 yılda doğal felaket kaynaklı yaşadığı sıkıntılar yüzde 25 oranında iken, veri merkezini ‘yanlış’ üçüncü partilerle yürüten şirketlerde bu oran artarak yüzde 58’e çıkıyor.
Bu noktada özellikle İstanbul gibi deprem riski son derece yüksek olan bir şehirde, doğru veri merkezi seçimi için en önemli kriterin “lokasyon” olduğu unutulmamalı. Şirketler veri merkezi iş ortaklarını seçerken ölçeklenebilirlik, bağlanabilirlik ve maliyet gibi kriterlerin yanı sıra veri merkezinin lokasyonu konusuna da büyük önem vermeli.
Kesintisiz çalışma için elektrik kesintilerine de dikkat...
Öte yandan elektrik kesintileri de 7x24 kesintisiz hizmet vermesi gereken veri merkezleri için hayati önem taşıyor. Örneğin Mart ayında Türkiye genelinde yaşadığımız son 15 yılın en büyük elektrik kesintisi ülkenin neredeyse tamamında hayatı olumsuz etkiledi. Kesinti sırasında İstanbul’da metro, tramvay ve Marmaray seferleri yapılamadı; Kocaeli, Denizli, Bursa, Tekirdağ ve Gaziantep’te üretim tesisleri durdu. Türkiye genelindeki 289 Organize Sanayi Bölgesi’nde fabrikalar çalışmadı. Elektrik kesintisinin yarattığı tedirginlikle borsa, günü yüzde 1,63 değer kaybıyla kapattı. Nisan ayında da uluslararası iş dünyasını etkileyen örneklere şahit olduk. İngiltere’nin ikinci büyük mobil ağını işleten Three UK, yaşanan bir elektrik kesintisi nedeniyle İrlanda’daki veri merkezlerinden birinde soğutma sistemlerinin arızalanınca 2 milyon kullanıcısına yaklaşık 1 gün boyunca hizmet veremedi. Dünyaca ünlü finansal bilgi şirketi Bloomberg de bir dizi donanım ve yazılım arızasına bağlı olarak 2,5 saatlik elektrik kesintisi yaşayınca dünya çapında yaklaşık 300 bin borsa simsarı kendilerine bilgiler sunan Bloomberg terminallerine erişim sağlayamadı. Bu nedenle Londra Borsası’nda 200 milyon daha az hisse satışı gerçekleşti ve Bloomberg’in müşterisi olan İngiltere Borç Yönetimi Ofisi de yaklaşık 3 milyon pound değerinde borcun satışını ertelemek durumunda kaldı. Her zaman ve her yerde yaşanabilecek bu gibi kesinti ve aksaklıklar, esnek ve dirençli veri merkezlerinin devlet kurumları ve her sektörden kurum için olduğu kadar, vatandaşlar için de ne kadar hayati öneme sahip olduğunu ortaya koyuyor.
Veri merkezi değerlendirmede 5 ana kriter
Bulut servislerinin arkasında bulunan veri merkezi altyapısı değerlendirmesinde hayati önem taşıyan 5 kriter bulunuyor • Veri merkezinin bir üçüncü parti tarafından yönetilip yönetilmediği • Operatörün kredi geçmişi ve geçmiş müşterilerin deneyimleri • Veri merkezlerinin gereksinim duyulan esneklik ve ölçeklendirmeyi yapabilmeleri için gerekli olan özelliklerin incelenmesi • Bulut altyapısını barındıracak veri merkezi tesisinin fiziksel güvenliğinin kontrol edilmesi için ziyaret • Üçüncü parti ile çalışmaya başlamadan önce verileri yönetecek olan ekiple tanışma