Hashtag aktivizmi, Wikipedia'ya göre ilk olarak Occupy Wall Street eylemleri sırasında The Guardian gazetesinin ortaya attığı bir deyim. Kısaca, internet çağında Twitter'dan aktivistlik yapmak demek; birçoklarına göre ise bu, 'aktivistlik taslamak'. Çünkü onlara göre bu insanlar "Sıcak evinde koltuğuna oturmuş,- büyük olasılıkla TV karşısında akıllı telefonundan- yazdığı birkaç karakterle dünyayı değiştireceğine inanan bir nevi yeni nesil şizofrenler". Destekledikleri konuya ve duruma göre, kendi aralarında hashtag feministleri, hashtag çevrecileri, hashtag direnişçileri diye ayrılıp, varsa savunduklarıyla bir alıp vermediğiniz, başına hashtag eklenip küçümsenen gruplar. "Hadi oradan sen de hashtag çevrecisi!" gibi.
İnsanların bunu gönül rahatlığıyla yapabilmesinin sebeplerinden ilki hashtag'le slogan atmanın "gerçek" bir eylem olarak görülmemesi. Bunun bir sonucu olarak miskin (slacktivism) ya da sözde eylemciliği teşvik etmesi... Hashtag'lerle yapılan eylemlerin meselenin kendisine ne kadar katkıda bulunduğu çoğu zaman şüpheyle bakılan bir konu. Örneğin ALS hastalığına dikkat çekmek isteyen ve sosyal medyada viral olma başarısı gösteren #IceBucketChallenge'ın ALS hastalarının hayatlarını ne kadar etkilediği gündemde kalan tartışmalardan biriydi.
Eleştiriler o kadar çok kabul görüyor ki, zaman zaman hashtag destekçilerinin bile kendilerini sorgulamalarına yol açıyor. Yine de hashtag aktivistleri, kullanıcıların kendi kendilerini sansürlediklerinin bilimsel olarak ispatlandığı Twitter ya da Facebook'ta "deyip geçmekle" suçlansalar da aslında demeden edemiyorlar.
Bunun en yeni örneği 7 Ocak 2015, tarihe Fransa'nın 11 Eylül'ü olarak geçen gündü. Terör ve onun yarattığı acı ortaktı belki ama tarih elbette tekerrür etmedi. 11 Eylül 2001'deki dünyayla bugünkü arasında, yüz binlerce insanın belki birkaç saat içinde sokağa çıkmasını sağlayacak önemli bir zaman farkı vardı. Paris'te insanlar sokaklara daha dökülmeden önce; Charlie Hebdo ismini belki o güne kadar duymamış yüz binlerce insan Twitter'da #JeSuisCharlie sloganını atmaya başlamıştı. Bunu elbette tepkiler de izledi, JeSuisCharlie (ben Charlie'yim) demeyi reddedenler bu kez #JeNeSuisPasCharlie (ben Charlie değilim) etrafında birleştiler, düşüncelerini ilan etme gereği gördüler.
Bunun benzer örneklerini daha önce Arap Baharı eylemlerinden kadınların sosyal ve iş hayatlarında karşılaştıkları ön yargılara karşı başlatılan #BanBossy ve #LikeAGirl kampanyalarına kadar farklı hashtag kampanyalarında gördük. Her bir kampanyada atılan hashtag sayısından belki çok daha önemli bir konu ise aslında dikkat; kampanyaların asıl amacı olan farkındalık. Yılın sonunda ALS'nin Google'da 2014 yılının en çok aranan kelimeleri arasında olması, Arap Baharı'nın patladığı yıllarda üniversitelerde bu bölümlerin rekor sayıda öğrenci kabul etmeye başlaması... Bu sonuçları doğrudan hashtag'lerle bağlayan bir veri bulamayabiliriz ama bugün 1 olanın eskisine göre çok daha hızlı milyonlara ulaştığını söyleyebiliriz.
Klişe belki ama internet, hayatımızdaki en belirgin etkisini küreselleşmeye sağladığı katkıyla hissettiriyor, mekanlar arasındaki sınırlar esniyor. Paris'teki sıradan bir vatandaşın öfkesini tanıyor, belki bundan 14 yıl önce 11 Eylül 2001'de içinizde kalan, söyleyemediklerinizi döküyorsunuz Twitter'a. Bir yabancıya başsağlığı diliyorsunuz. Çünkü biliyorsunuz ki siz kendinizi anlatmazsanız, ne ana akım medya ne de popüler filmler sizi anlatıyor. Tüm genellemeler öyle ya da böyle yanılgılara yol açıyor. Siz bunu artık biliyorsunuz. Çünkü "sanal dünyada" da insanlar hissediyorlar, çünkü bu gerçek! Çünkü herhangi bir eylemin internette yer alıyor olması, onu fiziksel dünyadakinden daha az gerçek yapmıyor.
Twitter ya da hashtag aktivizmi hakkında da belki bilmediğimiz çok şey var ama öğreniyoruz. Belki daha iyi yanılmak istediğimiz için yeniden deniyoruz.