The Social Network (Sosyal Ağ) filmini hatırlarsınız, genç Zuckerberg'in eski kız arkadaşı Erica Albright'a arkadaşlık teklifi gönderip, sayfayı peşpeşe yenilemesiyle biter. Facebook'un erken zamanlarındaki bu sahne zaman içinde sosyal ağın popülerleşmesi ve kullanıcıların geliştirdiği yeni teknikler sayesinde çeşitlenir.
Bir filmi yapılmasa da Twitter, hatta Instagram kısaca bütün sosyal ön adlı uygulamalar için geçerli bir durum bu. Sosyal ağlar bizi zaman zaman utandırır, sinirlendirir, şaşırtır, şüphelendirir... Bunlara bir de "Bayram değil seyran değil eniştem beni neden öptü!" tadındaki anlar eklenir. Bunların hepsi Facebook, Twitter ve Instagram'ın küçük ve zararsız görünen sinsi düğmelerinin başının altından çıkar.
Instagram'daki kalp biçimli, Twitter'ın yıldız şeklindeki ve Facebook'un meşhur beğen tuşu. Uygulamaları mobilden daha fazla kullanmaya başladığımızdan beri gittikçe daha sık karşılaşılan garipliklere neden olurlar.
Sık karşılaşılan bir örnektir: Bir sabah uyanırsınız, Twitter'ınızda uyarılar arasında bir yabancı. Siz belki yüzünü hatırlamıyor bile olabilirsiniz, gelip tweet'inizi favori etmiş. Tweet'e gidiyorsunuz, favori edenler listesinde yer almıyor. Biri sizin Twitter zaman akışınızda sessizce gezinirken, muhtemelen sayfayı sürüklediği işaret parmağı yanlışlıkla o favori düğmesine dokunmuş. Ardından da hemen geri almış ama nafile, Twitter hata affetmiyor. Haberi size hemen uçuruyor. O anı düşündüğünüzde "ne paniklemiştir ama!" deyip gülmekten başka çare yok...
Aynı senaryolar Instagram ve Facebook için de geçerli. Yazılımcı bir arkadaşım, zamanında Facebook'ta artık görüşmedikleri bir arkadaşının sayfasında gezinirken, yanlışlıkla kızın ilgisiz bir paylaşımını beğendiğini anlatıyor. Kız bunu bir barışma mesajı olarak almış, bizimki de onu kıramadığından bir süre görüşmeye devam etmişler. Yani Facebook, onlara bir şans daha vermiş, kazara da olsa. Hikayenin sonu değişmemiş aslında, yine aynı sebeplerle yine aynı biçimde uzaklaşmışlar birbirlerinden. Ama eminim benzer şekilde başlayan ve farklı sonla biten benzer hikayeler de vardır.
Bunları neden anlatıyorum? Aslında söylemeye çalıştığım şu: Başta Facebook olmak üzere sizi daha iyi tanımak iddiasında olan bütün sosyal ağlar, kullanıcılarının çoğunlukla rasyonel davrandığı varsayımıyla geliştiriyor algoritmalarını. Onlara göre, davranışlarımız şaşmaz bir neden ve sonuç ilişkisi takip ediyor.
Oysa teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin günün sonunda Zuckerberg gibi, sayfayı yenilerken buluyoruz kendimizi... Zuckerberg'in bunu anladığına eminim ama Facebook'un anlayıp anlamayacağına dair şüphelerim var.