Hükümetlerin sosyal medyayı yakından izleyerek kontrol etme çabaları yeni değil. Özellikle genç kesim tarafından son derece etkili bir iletişim aracı olarak kullanılan sosyal ağ siteleri, sadece gündelik kullanım ile değil, toplumsal olaylardaki etkileri ile de sıkça gündeme geliyor.
Son yıllarda doğusundan batısına dünyanın her bölgesinde buna defalarca tanık olduk. Mayıs sonunda başlayan ve hala devam etmekte olan Gezi protestoları sosyal medyanın toplumsal olaylardaki gücüne bu kez çok daha yakından tanık olmamızı sağladı.
Böyle olunca hükümet de özellikle Twitter’a daha farklı bir gözle bakmaya başladı ve bu “soruna” bir çözüm yolu bulmak için kolları sıvadı...
Ulaştırma Bakanı Binalı Yıldırım, konuyla ilgili ilk açıklamalarında Facebook ile uzun zamandır uyumlu bir çalışma yürütüldüğünü, Twitter ile de anlaşmaya varıldığını açıklamıştı. Fakat bundan yaklaşık 1 hafta önce Yıldırım bu kez Twitter’ın bu konuda iş birliğine yanaşmadığına değindi. Ardından Twitter’ın CEO’su Dick Costolo Türkiye ile herhangi bir anlaşma yapılmadığını duyurdu.
@RaiderSAYGIN there is no such "deal"
— dick costolo (@dickc) July 28, 2013
Türkiye’de Gezi protestolarında taraf olan hemen herkesin gözü son zamanlarda bu tartışmaların yaşandığı Twitter’ın üzerinde. Ufak gelişmeler bile büyük yankılar bulabiliyor. Yakın zamanda Twitter’ın aktif olmayan ve sahte hesaplar üzerinde temizliğe gittiğine, çok kişinin takipçi sayısında ciddi dalgalanmalar olduğuna şahit olmuşsunuzdur.
Protestoların her iki tarafında yer alanlar da ilk anda bunun Twitter’ın kendilerine yönelik bir hareketi olduğu paranoyasına kapıldılar. Çok sayıda sahte takipçisi olan ve takipçi artırmaya yönelik uygulamalar kullanan bazı hesapların askıya alınması da bu algıyı pekiştirdi. Ama aslında olay genel ve kara listede olan hesap ve uygulamaların temizlenmesinden öte bir şey değildi.
Şimdi de Twitter yeni şeffaflık raporunu yayınladı. Raporda Twitter’a resmi kanallardan ulaşan talepler ve Twitter’ın bu taleplere yanıtları yer alıyor. Türkiye’ye geçmeden önce genel olarak rapora baktığımızda ABD’nin üçüncü kez üst üste en çok bilgi talep eden (ve elde eden) ülke olduğunu görüyoruz. ABD’nin diğer tüm ülkelerin toplamından daha fazla bilgi talep etmesinde kullanıcı yoğunluğunun da etkisi olabileceğini hesaba katmak mantıklı olabilir.
ABD’den sonra en fazla bilgi talebi Japonya’dan gelmiş. Bu taleplerin yüzde 16’sı karşılanmış ve bu durum toplamda 103 kullanıcı hesabını etkiliyor. Raporda dikkat çeken iki ülke daha var; İrlanda ve Ekvator. Bu iki ülke de 10’dan az talepte bulunmuş ama Twitter tarafından talepleri yüzde 100 oranında karşılanmış. Bu durumdan etkilenen hesap sayısının da 10’dan az olduğunu düşününce her iki ülkenin de birer talepte bulunmuş olma ihtimali yüksek görünüyor.
2013’ün ilk 6 ayını kapsayan bu dönemde Twitter’a gelen toplam talep sayısı 1.157 olmuş ve Twitter bunların yüzde 55’ine olumlu yanıt vermiş. Bunun durum toplam 1.697 kullanıcıyı etkilemiş durumda.
Gelelim Türkiye’ye. Ülkemizde Twitter hükümet tarafından çok sert bir şekilde eleştirilse de son dönemde toplam talep sayısı 10’un altında kalmış ve Twitter bu taleplerin hiç birine olumlu yanıt vermemiş. Yani sonuç Dick Costolo’nun ortada bir anlaşma olmadığını belirten sözlerini doğrulayan nitelikte.
Türkiye ve Twitter konusunda ikinci bir konu “spam savaşları”. Eğer Gezi protestolarını Twitter’dan takip ettiyseniz konunun iki ucunda yer alan tarafların birbirlerinin Twitter hesaplarına toplu “spam” ihbarları düzenlediklerine şahit olmuşsunuzudur. Twitter’ın şeffaflık raporunun yayınlanmasının ardından Twitter’ın Türk çalışanlarından Berk Demir, bu konuda yöneltilen bir soru üzerine “Malesef spam tespiti kedi–fare oyunu. Nasıl çalıştığı konusunda tam şeffaf olmamız mümkün değil.” dedi.
@aulea malesef spam tespiti kedi–fare oyunu. nasil calistigi konusunda tam seffaf olmamiz mumkun degil.
— Berk D. Demir (@bd) July 31, 2013
Twitter ve diğer sosyal ağlar çağımızın en etkili kitlesel iletişim araçlarından biri haline geldi. Dünyanın pek çok yerinde hükümetler bunu tehdit olarak algılıyorlar ve bu mecralar üzerinden suç kapsamına giren eylemlerde bulunan az sayıdaki kişi de ne yazık ki bu algıyı körüklüyor. Hükümetler doğal olarak halen anlamakta çok zorlandıkları bu mecradaki kontrollerini artırmak için çaba sarf etmeye devam edecekler ama bu konuda tatmin olacakları bir seviyeye ulaşmaları bana göre imkansız görünüyor.