Türkiye'den seçilen 10 girişimci olarak 20-25 Mayıs tarihlerinde New York University'de Murat Aktihanoğlu, Fatih Özlütürk, Atıl Erken, Kıvanç Anar ve Sinem Ulutürk koordinatörlüğünde hem çok değerli girişimci, yatırımcı, M&A avukatlarını dinleme fırsatı bulduk, hem de New York'lu yatırımcı ve iş dünyasına nasıl etkileyici bir "ilk izlenim" bırakacağımızı ve toplantı ayarlayabileceğimize dair eğitim aldık. Tabi bunu yaparken çok iyi mentor'larımız da vardı. Mentor'ların en önemli katkısı ürününe fazla odaklanmaktan körleşmiş gözlerimize 3. bir göz katmak, yatırımcıların da nelerden etkileneceğini aktarmaktı.
4 günlük kamp dönemi o kadar yoğun geçti ki bir ara kendimizi final döneminde gibi hissediyorduk, gündüz kamp, otele dönüşte revizyonlar, sabah erken kalkıp NYU'nun karşısında Starbucks'da son kontroller, sonra tekrar kamp.
Sunum şablonu ile Fatih Özlütürk'ün aktardıkları , vizyoner oluşu cesareti ve girişimcileri "dünyayı değiştiren insanlar" olarak gördüğü için John Frankel'in tarzı ve 300 milyon dolara Google'a satılan AdMeld'in kurucu ortaklarından Brian Adams'ın girişimcilerin insancıllığına dair sözleri aklımda yer eden en önemli anlardı. John Frankel erken dönem yatırımlar yapan ffventure'ın partner'lerinden. Erken dönem yatırım yapmak cesaret ister, risk ister. J. Frankel'da bu fazlasıyla vardı. Hem özgüveni yüksek hem de oldukça pozitif biriydi.
Brian Adams ise gerçekten bir girişimcinin geçtiği tüm yollardan geçmiş, onu dinlerken kendimi aynaya bakıyor gibi hissettim, hatta benimle beraber çoğu girişimci aynı şeyi hissetmiş olmalı ki ara ara benimle beraber kafamızı sallıyorduk onu dinlerken. Özel hayat ile iş hayatının dengesinin kurulmasının öneminden, çalışanları bir hedefe yönlendirme ve onları birarada tutmaya kadar birçok konuda görüşleri bize ışık tuttu. Şirketi 300 milyon dolara satılmış olsa da bize hiçbirşeyin bitmediğini, ilk günkü tutkusunu özlediğini fakat aynı motivasyonla işinde gücünde olduğunu görmek, elinde şemsiyeli bir kokteyl ile Bahama'da olmadığını görmek birçok girişimcinin ayaklarının yere basması gerekliliğini gözler önüne seriyordu.
Okul arkadaşım ve RTP Ventures'dan Murat Biçer ile olan sohbetimiz de bize çok şey öğretti. Özellikle 'exit strategy' konusunda IPO ve M&A odaklı değil yüksek hacimli cirolara ulaşmanın hedeflendiğini söylemesi aklıma not ettiğim en önemli bilgiydi. Yani yabancı yatırımcılar tabiki de Türkiye'de IPO veya birileri bu şirketi alır 2-3 yıla diye yatırım yapmıyormuş. İyi bir ciroya (yıllık $100m) ulaşmanın VC'ler için iyi bir yatırım olduğuna dair ipucu olduğunu söylemişti. Bunu da "growth with cost efficiency" 'yani büyürken birim satışınız başına birim maliyetiniz düşüyorsa' ile yapabiliyorsanız radarlarına giriyorsunuz. Türkiye'de halen dijital pazarlama açısından bazı alanların boş olduğunu düşünürsek halen VC'ler için birçok fırsat var.
Peki yatırımcı nasıl etkilenir ? Bu soruyla ilgili aklımda kalan en önemli noktalar şunlar: En güçlü yanınızı çok iyi anlatın, herşeyi anlatmaya çalışmayın. Bu herkes için farklıdır. Harvard'ı birinci bitirdiyseniz onu vurgulayın, ürününüz ilk 3 ayda 300 bin üyeye ulaştıysa onu anlatın, ekibiniz mükemmelse onu anlatın, ama sakın herşeyi anlatmayın! Tabi bir de etkileyici olun. Sıkıcı gözükmek 1-0 yenik başlamanız için en büyük sebep.
"Türk girişimleri New York'da başarılı olabilir mi ?" sorusunun cevabı ise kesinlikle buradaki şansınızdan biraz daha yüksek ihtimalle evet. Öncelikle daha çok erken dönem yatırımcı var, East-West çekişmesinden dolayı New York'da teşvikler daha fazla. Neredeyse her akşam eğitici birçok etkinlik var. 20-25 dolara çok güzel eğitimler alabiliyorsunuz. Girişimci sayısı daha çok ama bence bu dezavantaj değil avantaj. Kuluçka merkezlerinin çokluğu da diğer bir avantaj. Tek sorun hayat pahalılığı ve maliyetler. Manhattan'da 50 metrekare bir evin kirasının 2000 dolardan başladığını düşünürsek çalışanların en az 4500-5000 dolar net maaş almaları gerekiyor ki bunu brüte çevirdiğimizde çalışan başına 100.000 dolar maliyet karşımıza çıkıyor. Bu yüzden en iyi çözüm ekibin büyük bir kısmını Türkiye'de kurmak.
Sonuç olarak; Türkiye'nin ve Türk girişimcilerin önü açık, Türk İnternetinin 2009-2010 arası yukarı doğru bir kırılma yaptığını düşünürsek 2-3 yıla girişimcilik konusunda daha bilinçli girişimcilerle dolu bir sektörde olacağımızı öngörebiliriz, bu da daha çok yatırım, daha çok başarılı girişim anlamına geliyor. Bunun için de yapmamız gerekenler deneyimli girişimcilerin tecrübelerini aktarmaları, Girişim Fabrikası, Etohum gibi oluşumların desteklenmesi, Webrazzi gibi sektörü bilinçlendiren blogların da bol bol takip edilmesi ve her başarıdan ve başarısızlıktan notlar alınması gerekiyor.