Açıklama: Fatih Taşkıran, Lotus Medya kurucusudur. Çeşitli internet şirketlerinde yatırımları bulunmaktadır. Bu yazısı Webrazzi'de konuk yazar olarak yayınlanmıştır.
Blog kavramı dünyada yeni kabul gördüğü ve yaygınlaştığı zamanlarda Cyber Journalist‘te çıkan Blog Yazarı'nın Etik Kuralları gündeme damgasını vurmuş ve oldukça güzel bir kurallar listesi oluşturmuştu. Peki bireyler olarak Sosyal Medya’yı kullanırken bu camianın ritüellerini, etiklerini ve bütünsel bir ittifakla kabul edilmiş kurallarını ne kadar biliyor ya da uyguluyoruz?
Sosyal Medya’daki hayatımızı ve davranışlarımızı gerçek hayatımızın bir yansıması olarak düşünürsek aslında dikkate etmemiz gerekenler çok basit. Şimdi arkanıza yaslanın ve gerçek hayatta kendinizi bir topluluğa ilk defa dahil oluyormuş gibi düşünün. Nelere dikkat ederdiniz?
1- Dış Görünüşünüz
Birey olarak toplum içinde yeni birileri ile tanışırken sizi önce dış görünüşünüz tanımlar. İnsanlar genellikle ilk 20 saniyede kafalarında size dair bir kalıp oluştururlar ve ilişkiniz geliştikçe o kalıp da şekillenerek değişir. İnternet ortamı da böyledir.
Gerçek hayatta dış görünüşünüzü nasıl önemsiyorsanız aynı şekilde sosyal mecralarda da dikkat etmeniz gerekir. Örneğin bir davete veya topluluğa girdiğinizde nasıl yüzünüze bir çizimden oluşan maske takmıyorsanız, avatarınızda bir logo veya çizgi film karakteri olmamalı. Tabii hayal ürünü bir karakter veya kurum değilseniz. Çünkü bu tür “şirinlikler” çok kısa süre etkili olur, akabinde doğal olarak bir “gerçeklik” aramaya başlarız.
Facebook veya Google+ gibi arkadaşlık (Friendship) mantığı üzerine kurulu ortamlarda profil fotoğrafınız kendinizin olmayabilir ama profil fotoğrafınızdaki küçük çocuğunuzun, sevgilinizin, eşinizin veya şirin kedinizin arkadaşı olmak garip bir duygudur.
Profil fotoğrafınızı 10-15 yıl önceki harika görünümlü fotoğraflardan seçebilirsiniz. Ancak takdir edersiniz ki yüzyüze karşılaştığımızda bunun etkisi çok daha ters yöne işleyecektir.
Düzgün bir profil fotoğrafı için illa sanatçı olmanız gerekmez. Neden toplu bir fotoğraftan kesilmiş, yamuk, kırmızı gözlü, bulanık bir fotoğrafınız veya yarısı kesik bir yüz ile karşılaşalım ki?
Sanatsal olmaya çalışan profil fotoğrafları da aynı etkiyi bırakır. Zira bu zorlama çaba bir süre sonra kendini ister istemez belli edecektir. Ne iseniz o olun. Başkalaşmaya çalışmak önünde sonunda acıklı bir deneyimle sonuçlanır.
Twitter gibi arayüzü özelleştirilen ortamlarda diğerlerinden farklılaşmak için güzel temalar, renkler ve arkaplan resimleri seçebilirsiniz. Ama bunlar kör edici zıtlık veya cartlıkta, okunması için özel gözlük gerektiren renklerle ya da sürekli hoplayıp zıplayan şeyler olmamalı ki sayfanızdan koşup kaçmayalım.
Yeni birileri ile tanıştığınızda olmadığınız gibi davranıp kendinize gereksiz bir önem atfeder ve yapmadığınız işleri, sahip olmadığınız etiket veya statüleri söyler misiniz? Ya da kendinizi İngilizce tanıtır mısınız? Hayır değil mi? O zaman “bio” gibi kısa tanıtım alanlarına destansı öyküler, tanımlamalar veya sırf havalı diye ingilizce ifadeler koymanıza gerek duymayın. Bundan özellikle kaçının.
2- Arkadaşlık, Bağlantılar ve Çevreniz Öncelikle bir konuda anlaşalım: kimseyi zorla sevmek, arkadaş olmak veya çevresinde olmak zorunda değilsiniz. Gerçek hayatta da bunu yapmıyorsunuz. Hatta yeri geldiğinde aileniz ile bile iletişimi kesebiliyorsunuz. O zaman işe sevmediğiniz, hoşlanmadığınız veya rahatsız olduğunuz kişileri/içerikleri takip etmemekle başlayın.
Sırf “o beni takip ediyor”, “gerçek hayatta tanışıyoruz, ayıp olur” gibi nedenlerle birilerinin arkadaşlık isteğini kabul etmeyin veya takibe almayın.
Bunun yanında birilerine yaranmak, “kaliteli bir çevrem var” imajı vermeye çalışmak ya da sırf yapmış olmak için birilerini eklemek/takip etmek sizi iyi veya olgun değil, sadece daha aciz gösterir.
Birisini artık takip etmemeye veya arkadaşlıktan çıkarmaya karar verirseniz, bu konuyu abartıp neden böyle bir karar verdiğinizi ilan etmeyin. Sadece arkadaşlıktan/takipten çıkartın.
Bunun tersini de yapmayın. Birisi sizi takipten çıktığında veya talebinizi onaylamadığında durumu sorgulamaya çalışıp abartmayın. Bunun ne size ne de karşı tarafa herhangi bir faydası olmadığını unutmayın.
Özellikle ünlü (ama gerçekten ünlü!) insanlar her zaman sizi takip etmek istemeyebilirler. Bunu dert etmeyin. Unutmayın: onları düşünen, takip eden, onları önemseyen binlerce insandan birisiniz. Oysa onlar tek kişi ve herkesin bir istiap haddi vardır.
3- Diyaloglar, Konuşmalar ve Tartışmalar Başkalarının paylaşımlarını yorumlamak veya paylaşmak sanıldığının aksine hoş bir şeydir. Tıpkı gerçek hayatta beğendiğiniz bir filmi, kitabı, mekanı veya konuyu arkadaşlarınıza heyecanla anlatmanız gibi. Bu nedenle beğendiğiniz, beslendiğiniz şeyleri paylaşmaktan çekinmeyin.
Birisinin size olan övgüsünü tekrar paylaşmak (mesela kendine gelen övgü dolu bir tweeti retweet etmek) aynen gerçek hayatta “Şu beni böyle seviyor, o bana böyle hasta.” cümleleri içeren konuşmalar gibi salakça algılanır. Onlara sadece teşekkür edin, fazla abartmayın.
Eğer ilginç bir şey paylaşıyorsanız, mutlaka ilk bulan/paylaşan kişiyi anmayı unutmayın. Bunun tersini yapmak, zaten daha önceden yazılmış bir kitabı fotokopi ile çoğaltıp üstüne kendi isminizi basmaya benzer. Kısacası hırsızlıktır. Bu bilincin oluşması yarın sizin paylaştığınız şeylere de faydalı olacaktır.• Bazen paylaşımlarınıza yapılan yorumlar oldukça uzayabilirler. Söylenmeyin, mutlaka sizin de bir gün karşılıklı konuşmaya, konuyu uzatmaya ihtiyacınız olur ve elbet bir süre sonra sona erer. İnsanların yorum yapmalarını engellemeyin, yorumlarını/cevaplarını -kötü niyetli saldırı olmadıkça- silmeyin.
Başkalarının reklamını kendinizinkinden daha çok yapın. Sürekli kendinden bahseden kimseler gerçek hayatta olduğu gibi bir süre sonra dinlenmez ve ciddiye alınmazlar.
Eğer paylaşımlarınızda, ürettiğiniz içeriklerde (Mesela blog yazınızda) biri, makale, kaynak vb. hakkında konuşuyorsanız mutlaka onlara link verin. Emek hırsızlığının yaygınlaşmasına ve bu insanların haklarının korunmasına böylece yardımcı olursunuz. Bu arkadaş ortamındaki bir sohbette bir yazardan alıntı yaptığınızda ondan bahsetmeniz ile aynı şeydir.
Dinlemek, okumak ve izlemek önemli olduğu gibi yorumlamak da önemlidir. Özellikle kendi mecralarınızın bir numaralı yorumcusu olun. Paylaştığınız şeylere sahip çıkın. Kalabalıklar içinde sürekli sessiz kalanlar bir türlü hatırlanmazlar.
Size yapılmış her yoruma yanıt veremeyebilirsiniz. Bu anlaşılır bir şeydir. Tabii ki sizinle her iletişime geçene yanıt verebilirseniz iyi olur ama cevaplarınızı “Sağol dostum”, “Pekiyi” gibi samimiyetsiz yanıtlar veya sadece smile işaretlerinden oluşan yorumlar ile bulandırmayın. Unutmayın ki insanlar gerçekten onlarla ilgilenip ilgilenmediğinizi ve samimiyetinizi rahatlıkla anlarlar.
Verdiğiniz linkler üyelik sistemi ile korunuyorsa bunu belirtin. Herkes her yere üye olmak zorunda değil. Linke tıkladığımızda hayal kırıklığı yaşamak istemeyiz.
Verdiğiniz linkin bir maddi karşılığı varsa onu belirtmeniz de oldukça önemli. Para veya ödül kazanmanızı, kazanmak istemenizi kimse sorun etmez ama bunu gizlemeye çalışmanız size olan güvende büyük boşluklar oluşturacaktır.
Özetle sizi takip edenler, arkadaşlarınız veya çevrenizdekiler yaptığınız şeylerin nedenlerini bilirse her şey daha sağlıklı olacaktır. Sonradan öğrendiğimiz gerçekler genelde karşımızdakine karşı geri dönülmez güvensizlik kapıları açar.
Birisiyle arkadaş olduğunuzda veya bağlantı oluşturduğunuzda özel mesajlarını taciz etmek yerine herkese açık alanlarında ona reklam veya yardım taleplerinde bulunun. Örneğin Twitter’da DM kutumu doldurmanızdansa mention ile ulaşmanızı veya Facebook’ta duvarımı kullanmanızı tercih ederim. Adı üstünde “özel mesajlar”, özel konular içindir.
Bir sosyal sorumluluk projesinde yer almak size çok heyecan verebilir. Ama herkes aynı heyecanı paylaşmak zorunda değil. Yardım etmek istemiyorsalar insanları sıkboğaz etmeyin.
4- İçerik Üretimi Hemen her gün görüştüğünüz arkadaş çevreniz ile ayda yılda bir ya da sadece denk geldiğinizde karşılaştığınız kişiler arasındaki farkı düşünün. Blogunuz ve kendinizi ifade ettiğiniz mecralarda böyledir. Dilediğiniz sıklıkla yazabilirsiniz. Orası tamamen size ait, sıklıkla kullanmaktan çekinmeyin.
Üretim temposunun en ideali ürettiğiniz içeriklerin günlük olmasıdır. Buna vaktiniz yoksa haftada bir de kabul edilebilir bir zaman aralığıdır. Ayda bir veya daha da fazla arayı açmanız ise unutulmanıza yol açar. Kendinizi hatırlatın! Gittikçe kalabalıklaşan ortamda arayı açıp gözden kaybolmayın.
Bunun tam tersi de zararlıdır. Blogunuzun amacına bağlı olarak aşırı içerik yayınlamaktan da kaçının. Az ama nitelikli içerik, çok ama boş içerikten her zaman daha iyidir.
Twitter gibi kısa güncellemelerinizde de özgürsünüz. Dilediğiniz sıklıkla tweet atabilirsiniz ama fazla abartmayın. Aşırı gürültü çıkartan kişilerden insanlar çabuk sıkılır ve genelde hızla uzaklaşırlar.
Facebook gibi mecralar da böyledir. Özellikle bir sayfa yöneticisiyseniz kitleniz ile iletişim temposunu sıkı tutun ama fazla abartmayın. Günde 3-4 güncelleme idealdir. Daha fazlası veya azı size olan ilginin kaybolmasına ve görünmez olmanıza yol açar.
Eğer sık sık uzun aralar veriyorsanız “Son zamanlar da pek bir şey yazmıyorum ama aklımdasınız” türü gereksiz ajitasyonlar yapmayın. Bu kimsenin pek umurunda değil. Sadece en iyi yaptığınız şeyi yapın ve içeriğinizi üretin. İnsanlar mazeretlerinizi değil ürettiklerinizi okumak için oradalar.
5- Paylaşım Başka yerlerde ve başkalarının ürettiği harika içerikler bulduysanız, önce o bilgileri kullanabileceğinizden emin olun. Sonra da içerik sahibinin izin verdiği şartlarda ve mutlaka referans göstererek yayınlayın. Unutmayın: sizin de ürettiğiniz içerikler, sizden izinsiz sahiplenilebilir. Bunun size ne hissettireceğini bir düşünün.
Sizi etkileyen biri sayesinde bir konuyu yazdıysanız ona referans vermeniz de güzel bir jest olacaktır. Tıpkı size güzel tavsiyelerde bulunan arkadaşlarınızdan bahsettiğiniz (Sahi bunu yapıyorsunuz değil mi? Yoksa “her şeyi en iyi ben bilirim” diyenlerden misiniz?) gibi.
Beğendiğiniz bir içeriği paylaşıyorsanız (ki bunda bir sakınca yok, tam tersine mutlaka yapın) üstüne kendi yorumunuzu veya eklemelerinizi yapmanız harika olacaktır. Üretilen içeriğe yapılan katma değer onu daha da kıymetlendirir. Gerçek hayatta sürekli başkalarından alıntı cümlelerle kendini ifade eden insanları ne kadar bayağı ve basit bulduğunuzu bir düşünün.
Hemen her blogda/mecrada “Paylaş!” butonları vardır. Onları kullanmaktan çekinmeyin. Zira temelde üretmenin temel nedeni bilinmek istemektir. Tıpkı sizin de yaptığınız gibi. İnsanlara onların birilerine ulaştığını hissettirin. Korkmayın, tıklamakla butonlar aşınmaz.
Twitter ve benzeri platformlarda yazılanlar aşırı hızlı bir biçimde tüketilir ve aynı hızla kaybolur. Unutmayın ki sosyal platformlar paylaşımlarla beslenir. Siz de hem kendi ürettiklerinizi hem de başkalarınkini paylaşmaktan çekinmeyin.
Sonuç:
Günümüzün popüler olgusu Sosyal Medya’da var olmak ve yaşamınızı devam ettirmek için ideal olan kuralları elimden geldiğince listelemeye ve bir başvuru kaynağı oluşturmaya çalıştım. Elbette ki yazı boyunca verdiğim her öneri, yazdığım her madde ve kural için mutlaka bir istisna veya başka bir alternatif vardır. Her önerimin tersini uygulamak için geçerli bir başka neden de tabi ki bulabilirsiniz.
“İnternet yaşamdır!” derken de bunu kastediyoruz aslında. Tıpkı yaşamın kendisinde olduğu gibi burada da milyarlarca insan, farklı kişilik, tarz ve stil var. Söylediklerimden farklı şeyler yapıyor olsanız bile, kendinize göre yanlış yapıyor sayılmazsınız. Kendiniz olmaya devam edin. Ama genel kaideler ve normların hepimizin yaşamını kolaylaştırdığını unutmayın.
Bol paylaşımlı günler dileğiyle...