Konuk yazarımız Ekim Nazım Kaya, Doğal Dil İşleme teknolojisi alanında çözüm üreten Botégo'nun kurucusudur.
Görünmez olmayı, bir yerden başka yere ışınlanmayı sağlayan veya kelliği önleyen ürünlerin mucidi olmak isterdiniz, değil mi?
Bunlar şüphesiz, sizi zengin edecek uygulamalar olurdu. İşte ben de bu noktaya, yüksek katma değerli, dünyayı değiştiren ürünleri geliştiren şirket ve ülkelerin nasıl diğerlerinden daha kolay zenginleştiğine göz atmak istiyorum.
Önce Ankara Sanayi Odası'nın ihracat-ithalat verilerine bir göz atıp, yüksek katma değer üretmenin neden önemli olduğunu bir bakışta görelim diyorum. Lütfen aşağıdaki listeye göz atarken her bir ürünümüzü ve karşılığında alabildiğimiz şeyi gözünüzün önüne getirin.
- Her yıl 432 ton demir satıp, 1 ton ilaç alıyoruz.
- 670 tır demir satıp, 1 tır cep telefonu alıyoruz.
- 582 tır un satıp, 1 tır ilaç alıyoruz.
- 2088 tır krom cevheri satıp, 1 tır aşı alıyoruz.
- 25 ton anorganik kimyasal satıp, 1 kg antidepresan ilacı Alprazolan alıyoruz.
- 25 tır mermer satıp 1 adet tomografi cihazı alıyoruz.
- 2612 tır çimento satıp 1 tır bilgisayar alıyoruz.
- Çimentonun kilosu 6 cent, bilgisayarınki 380 dolar.
- 5,6 ton buğday satıp, 1 kg uçak yedek parçası alıyoruz.
- 3,4 ton domates satıp, 7 kg domates tohumu alıyoruz.
- 1 tır arpa satıp, 1 kalp pili alıyoruz.
- 77 cent'e 1 kg patlıcan satıp, patlıcan tohumunun kilosuna 6300 dolar ödüyoruz.
- Tüm kayısı ihracatımız, 6 adet uçak almaya yetmiyor.
- Dış ticaret açığımızın (enerji hariç) %98'i ileri teknoloji ürünlerinden kaynaklanıyor.
- Yaptığımız ihracatta ileri teknolojinin payı %3.
En iddialı olduğumuz sanayi alanlarındaki ürünlerde katma değerin düşük olduğu açık. Bu durumu değiştirmek için gelişme sağlamamız gereken dört alan var;
- Sermaye
- Fikri mülkiyet hakları
- Sanayi-üniversite işbirliği
- Girişimcilik ekosisteminin oluşmasına olanak sağlayacak kamu politikaları
Her birindeki duruma kısaca göz atalım:
1- Sermaye:
ABD'de ilaç endüstrisine 2003'te ayrılan kaynak 93 milyar dolar. Tipik bir Amerikan şirketinin ar-ge'ye ayırdığı kaynak, gelirlerinin yüzde 3,5'i. Bilgisayar üreticisi gibi bir teknoloji şirketinde bu oran yüzde 7. Biyoteknoloji şirketlerinde ise bu oran yüzde 43'ü buluyor. Yüzde 15 ve üstü, genel olarak yüksek teknoloji şirketi olarak anılıyor. Bu, 1 kg antidepresan için neden 25 ton kimyasal madde satmamız gerektiği sorusunun cevabı.
Katma değerli ürünlerde bilgi birikimi, teknoloji oranı yüksek. Ürünlerin teknolojik yaşam döngüsü kısa. Bu döngüde önce ar-ge yatırımı yapılan uzunca bir süre sözkonusu. Bu süreç, işletmenin hanesine zarar olarak yazılıyor. Sonra geliştirilen ürünün sınandığı deneme (test) aşaması, bu aşamanın geçilmesi halinde teknolojinin uygulandığı kurulum ve yayılma aşamaları geliyor. Sonrasında ürün ya da servis, olgunluğa ulaşıp, ömrünü tamamlayarak yeni bir teknolojiye bırakıyor. Çimento, çelik ve kağıt gibi ürünlerde çok az teknolojik gelişme sözkonusu olduğu için bu yaşam döngüsü çok uzun.
2007 yılı verilerine göre kamu ve özel sektörün toplam AR-GE harcamaları Türkiye'de yaklaşık 7 milyar dolar olarak gerçekleşmiş. Bunu ABD'nin 369 milyar dolarlık AR-GE bütçesiyle karşılaştırmak elbette anlamlı değil, ama AB ligini hedeflediğimiz için, bu rakamın Almanya'da 72 milyar dolar, Fransa'da 43 milyar dolar, İngiltere'de 39 milyar dolar, İtalya'da 20 milyar dolar, İspanya'da 18 milyar dolar olduğunu not edelim. Yalnızca Toyota'nın ar-ge harcaması 6,7 milyar euro.
AR-GE yatırımları, ölçülemez yatırımlar olarak görülüyor ve bir krizde bütçesinden kesintiye gidilen bütçelerden biri oluyor. Bu yatırımların uzun vadeli sonuçlarını, kısa vadeli mali tablolarda görmek mümkün olmuyor.
2- Fikri mülkiyet hakları:
Uzun teknolojik yaşam döngüsü sırasında yapılan yatırımın korunması ve karın en üst seviyeye çıkarılması için geliştirilen teknoloji, patent ve marka koruma yöntemleriyle koruma altına alınıyor. Dolayısıyla patent sayısı da, katma değeri yüksek ürünlerin üretimi konusunda güzel bir gösterge.
1999-2008 arası Türkiye'de her bir milyon kişiye yarım patent düşüyor. İsrail'de bu rakam 5. Türkiye'nin 2000-2007 arasında 'triadic' (ABD, AB ve Japonya'da onaylanmış) patent sayısı yalnızca 96. Almanya'nın patent sayısı, Türkiye'ninkinin 500 katı.
Bence patent başvurularını artırmak konusunda motivasyon sağlamak için, bazı patent zenginlerinin çıkmasına ihtiyaç var. Uluslararası çapta kullanılacak teknolojiler üretip bunları patentleyen girişimciler, yalnızca entelektüel üretim ile çok büyük değer üretmeyi başarırsa, bunun basında yansımaları da çarpıcı olacak, ve bu konuda bir farkındalık yaratacaktır. Patent konusunda bir başarı hikayesi için Qualcomm şirketi incelenebilir.
3- Sanayi-üniversite işbirliği
Üniversitelerdeki çalışmalardan elde edilen bilgi birikiminin ürüne dönüştürülmesi, bazı sorunların pratik çözümleri için kullanılabilir. Üniversitelere akademik çalışmaları yapmaları için kaynak ayırıyoruz, ama bunu ürüne çevirmediğimizde, bu kaynak üniversite kampusunun içinde kalıyor. Ülkemizde bunu desteklemek için SAN-TEZ, 1505 KOBİ yararına teknoloji transferi gibi destek programları var.
ABD'de araştırmacıların yüzde 80'i, Japonya, Almanya ve Çinde ise yüzde 60'ı sanayide çalışıyor. Türkiye'de araştırmacıların üçte ikisi sanayi dışı. Bunu tersine çevirmek gerekiyor.
Teknoparklar, mevcut haliyle şirketler tarafından büyük oranda vergi istisnaları için tercih ediliyor. Üniversite kadrolarıyla işbirliği içinde proje geliştiren firmalar için bu istisnalar artırılabilir. Avrupa İşletmeler Ağı organizasyonunun yaptığı gibi bir proje havuzu oluşturulup, teknoparklarda geliştirilen projeler, akademisyenlerin erişimine açılabilir. Yüksek lisans ve doktora tezi için teknopark projelerinde çalışmak daha cazip hale getirilebilir.
4- Kamu politikaları
Yapılacak şeyler listesi uzun. Ve sonuçlar uzun vadeli. İlk olarak inovasyonu öncelikli bir hedef olarak belirleyip, bir takvim çerçevesinde pek çok adım atmak gerekiyor. Kamu politikaları, eğitim, araştırma-geliştirme, vergi, ticaret gibi pek çok alanda inovasyonu besleyecek şekilde değiştirilmeli. Devlet üniversitelerinde girişimcilik lisans programları açılmalı. Teknopark'lardaki kuyrukların eritilmesi için, yenilerinin kurulmasına kaynak ayrılmalı.
Ayrıca bir teknoparkta yer almasa da, inovatif projeler üreten küçük şirketlere ilk üç yıl vergi avantajları sağlanmalı. Umut vaad eden küçük şirketlerin halka arz ile büyümesine olanak sağlayan gelişen işletmeler piyasası uygulamasının kapsamı genişletilmeli.
Peki kısa vadede ne yapılabilir?
Ben internet teknolojilerinin, üretilen katma değeri yükseltme konusunda bir çarpan etkisi sağladığını ve bu yüzden bizim gibi inovasyon alanında geride olan ülkeler için bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Skype, Whatsapp, Dropbox gibi bir sektörü değiştirme etkisi olan uygulamaları genç internet şirketlerinin geliştirdiği unutulmamalı. Yurt dışındaki parlak beyinleri de Türkiye'ye çekmek için, Şili'nin Startup Chile programı örnek alınabilir. TTNET'in Yeteneğe Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek, Avea'nın Kuluçka Merkezi, Turkcell'in Girişim Fabrikası programlarıyla girişimcilik ekosistemine katkısı önemli. Yüksek etkili girişimcilik konusunda farkındalık yaratma olanağı olan bu şirketlerin ardından diğerleri de yürüyecektir.
İnovatif şirketleri tespit edip büyütmek konusunda tecrübeli yabancı sermayenin ilgisini artırmaya yönelik kamu politikaları, girişimcilerin şirket yönetiminde kalması şartıyla hayata geçirilmeli.
Bir önceki nesli temsil eden başarılı internet girişimcileri, yeni nesle yardım etmek konusunda elinden geleni yapıyor. Bu çabaları kurumsallaştırıp güçbirliği yaratılması da bir diğer hedef olabilir.
Her 10 projeden birinin kara geçtiğini, her 100 projeden birinin büyüdüğünü, her 1000 projeden birinin sıradışı bir başarı hikayesi haline geldiğini varsayabiliriz. Bize düşen, daha fazla gencin denemesi, ve başarı hikayelerinin sayısını artırmasını sağlamak olmalıdır.
Özellikle internet teknolojileri üzerine çalışan/çalışacak girişimcilerin "Türkiye'deki Kuluçka Merkezleri" yazısına göz atmasında fayda görüyorum.